İstanbul’a ilk geldiği 1905[i] yılından itibaren, otomobilin, şehrin fiziki şeraitinde ve içtimai hayatta sebep olduğu değişimleri ele alınca ortaya epey hacimli eserler çıkacaktır. Bu konuda dağınık olarak çeşitli çalışmalar olduğunu görmekle beraber, otomobil özelinde, etraflıca bu meseleyi ele alan esaslı bir çalışma olduğunu bilmiyorum. Belki de vardır da benim bilgim yoktur. Otomobil, gelişiyle birlikte dar sokakların yerine geniş yolların açılmasını gerektirdiğinden, büyük “imar” faaliyetlerine yol açmış ve bugünkü Vatan Caddesi’nin açılması örneğinde olduğu gibi İstanbul’un mimarisi bakımından büyük bir yıkıma sebep olmuş ve tarihi yapılar yerle yeksan edilmek suretiyle otomobillere yollar açılmıştır.
Otomobil sadece şehrin mimarisini değiştirmekle kalmamış elbette, sosyal hayatta, beşeri münasebetlerde, günlük hayatın akışında önemli değişikliklerin itici gücü olmuştur. Otomobil sahibi olmak önemli bir ayrıcalık olduğundan, iktisadi hayat da otomobil merkezli olarak önemli dönüşümler geçirmiştir. O bir ulaşım vasıtası olmaktan öte, peşinden koşulan ve herkesin yakalamaya muktedir olamadığı bir talihtir. Onun insanımız için neye tekabül ettiğini, musikimize yansımasına bakarak da çok açık seçik kavrayabiliriz.
“Otomobil uçar gider
Ömrüm gibi geçer gider
Ben talihin peşindeyim
Talih benden kaçar gider
Otomobil tuttu yolu
Bu yolda macera dolu
Direksiyon yâr elinde
Gönlüm ardında koşulu”[ii]
İstanbul’dan başlayarak şehirlerimiz, otomobil ile simgeleşen bir talihe gönül düşürmüştü. Öğrendiğimize göre ülkemizde traktör kullanımı, 1907 yılında Adana Belediyesi tarafından İngiltere’den satın alınan traktörle başlamıştır. 1927 yılına gelindiğinde yapılan tarım makinaları sayımında, ülkemizde 2.000 adet traktör olduğu belirlenmiştir.[iii] Aynı kaynağa göre 1940 yılında ülkemizde 1.066 adet traktör bulunduğunun belirtilmesi çitçilerimizin traktörle serüvenlerinin iyi başlamadığını düşündürmektedir. Makalede Şevket Raşit Hatipoğlu’nun “Makine Maşatlığı (Mezarlığı)” başlıklı yazısından bahsedilmektedir.
Anadolu köylüsü için traktör, uzunca bir süre, şehirliler için otomobilin olduğu gibi bir sosyal statü aracı değildir. O, daha çok verim alma sevdasıyla traktöre rağbet etmiş ancak astarının yüzünden pahalı olduğunu görünce geri adım atmıştır. Zira o zamanlar için traktörün şoförü, mazotunun temini, tamiri, yedek parçası, vergisi çiftçi için hayli müşkül durumlar ortaya çıkarmıştır. O yüzden 1927 yılından 21 yıl sonra ülkemizde traktör varlığı 1756 sayısıyla daha da gerilemiştir.
Bu durum, Prof. Dr. Mümtaz Turhan’ın “Kültür Değişmeleri” adlı eserinde belitmiş olduğu gibi, büyük şehirlerde kültür değişmelerinin zoraki, empoze ve özenti kaynaklı olduğu, köydeki kültür değişmelerinin ise serbest kültür değişimi olduğu, yani köylünün ilkin en ihtiyaç duyulan unsurları aldığı, iktibasların sıkı bir seçime tabi tutulduğu ve mevcut düzenle uyuşmayan ya da beklenen neticeyi vermeyenlerden vazgeçildiği tespitini doğrulamaktadır.
Ancak bu temkinli ve seçici tavır 1950 yılında Demokrat Parti’nin iktidara gelmesi ile aşılmış, 1955 yılında ülkemizdeki traktör varlığı 40.000’i geçmiştir. Bunda Amerikan “Marshall Yardımları”nın payı oldukça büyüktür. “Marshall Planı” çerçevesinde hem traktör ithalatı sıçrama yapmış hem de Ankara’da evvelce kurulmuş olan uçak imalat ve bakım tesisi kapatılarak yerine 1955 yılında kurulan fabrikada Minneapolis-Moline firmasının traktörlerinin montajı yapılmaya başlanmıştır.
Bu gelişmeler Anadolu köylüsü için de bir anlamda sonun başlangıcı olmuştur. 1935 yılından itibaren ivme kazanmaya başlayan kırsaldan şehirlere yönelik nüfus hareketi, 1950’li yıllar itibariyle büyük göç dalgalarına dönüşmüştür. Elbette Anadolu köylüsünün şehirlere tasfiyesine sebep sadece traktörün gelişi değildir ama örgüyü söken ilmeği traktörün çektiği de bir gerçektir. Bugün Anadolu köylerinde ‘sönmüş ocakların müsebbibi benim’ dercesine, içinde insan kalmamış evlerin önünde bile bir traktör durmaktadır.
1970’lerin sonunda Sorgun–Çekerek sınırında bir köy olan Tipideresi Köyü’ne de traktör girmiştir. Traktörü köyden dört aile ortak satın almıştır. Köylü değişime temkinli yaklaşır ve Mümtaz Hoca’nın da işaret ettiği gibi seçicidir. O yüzdendir ki köyde tek başına traktör alabilecek aileler olduğu halde kimse bu riski tek başına üstlenmek istemez ve müştereken alırlar. Tecrübe sonucuna göre devamı gelecek ya da gelmeyecektir. Dört ortağın traktör tecrübesi tam bir maceradır. Patlayan lastiğin şamriyeline davar gübresi doldurarak kullanmayı bile denerler. Yaşadıkları yıllarca köyde konuşulmuştur. Günlerden bir gün traktör yolda kalır, çalıştıramazlar, epey bir zaman uğraşırlar ama nafile, traktör inadı bırakmamaktadır. Sorgun’a gider ve traktörden anlayan birisini bulur getirirler. Traktörü muayene eden beyimiz teşhisi koyar, akü bitmiştir. Akü satın almak için Sorgun, Yozgat dolaşırlar ancak bulamazlar. En son Zile’ye giderler. Ancak orada da bulamazlar. Akü satın almaktan ümidi kesince, esnaftan aküyü emanet isterler. Traktörü çalıştırıp kaldığı yerden köye götürecek sonra da aküyü tekrar sahibine getireceklerdir. Esnaf “Böyle yersiz teklif mi olur?” edasıyla çıkışır: At, avrat, akü emanet verilmez!
Şaban Çetin
SORGUN DÜŞÜNCE KULUBÜ
[i] https://www.sabah.com.tr/yazarlar/erhan-afyoncu/2017/11/05/istanbul-otomobil-ile-112-yil-once-tanisti
[ii] Güfte Vecdi Bingöl, Beste Münir Nurettin Selçuk
[iii] Demokrat Parti Dönemi Zirai Makineleşme Hareketi ve Sonuçları- Sevilay Özer