Uzun Bir Cümle

Uzun bir cümle olacağı ta baştan belliydi. Uzunluğu, mesela “Ali geldi” kadar olan kısacık bir cümle gibi düşünenlerin sayısı azımsanmayacak kadar fazlaydı. Çünkü benim memleketlim fazla bir araya gelmeyi sevmez ve gelenlere de şüphe ile bakardı. Ama biz, noktayı koyacak gücümüzün olmadığının farkında olarak virgüllerin sayısını arttırma niyet ve çabasıyla yola çıktık.

Birkaç kişi ile başlayan bu yolda, kelimelere dökülemeyen bakışlar sezdik hep arkamızdan. Sorgun’da toplandıkça, taşıyamayacağımız yüklerle yüklenildik. Bir anda kendimizi ülkenin temel sorunlarını çözen bir konuma getirenler oldu. Beklentiler o kadar büyüktü ki… Çok şaşırdık. Ama bir taraftan da tedirgin olduk. Bizim meselemiz dünyayı kurtarmak değildi. Bizim meselemiz birbirinden uzaklaştıkça uzaklaşan hemşerilerimizle bir arada olmak ve bir arada olurken düşünce dünyamızdan bazı paylaşımlarda bulunmaktı…

Yüzyıllardır yalnızlaştırılmayı fark edemeyen dimağlara bunu anlatmak zordu; biz de bunu fark edenlerle yola devam ettik.

Bizi bir siyasi partinin uzantısı ve arka bahçesi olarak düşündüler. Şüpheyle baktılar… Sakındılar… Tedirgin oldular… Bir kısmı ise sevindiler… Zannettiler ki kendi partilerindeniz. Ama öyle olmadığını kısa sürede gördüler. Çünkü farklı siyasi görüşte olan insanların aramızda olması çürüttü bu tezi.

Sonra bizi bir cemaatin uzantısı zannettiler. Yine tedirgin ve sorgulayıcı bakışlara maruz kaldık. Ama zamanla hiçbir cemaatin parçası olmadığımızı gördüler.

Olmadı bizi bir ideolojinin parçası sandılar. Ama öyle olmadığımızı anladılar.

Hiçbir yere bağlayamadılar. Bağlanamadık. Bir tarafa ait olmamız gerekiyormuş gibi duruşlar gördük. Heyecanımızı  takdir edemeyip kısa süreceğine dair yakınlarına fısıldadılar. Kıs kıs güldüler.

Bizi bir tutan şey, zihin dünyamızdaki tek görüşlülük olmadı. Bizim tek ortak yanımız kimliklerimizdeki “SORGUN” yazısı idi. Buydu bizi bir araya getiren. Tek ortak paydamız bundan ibaretti.

İstanbul’da yaşamanın zorluklarını herkes bilir. Nasıl kaybolunduğuna herkes şahittir. Yaşamın buralardaki yükünün insanı ne kadar yalnızlaştırdığını bilen bilir.

Modern dünyanın “özerkleşmek” üzerine kurulu düzeninin bu topraklarda filizlenmeye başladığı bir dönemde, kendi çapımızda bu gidişe bir DUR demek istedik. Sokaklara çıkıp haykırmanın imkânsız olduğu bu devirde, gücünün yetemeyeceği işlere koyulmanın anlamsız kahramanlıktan öteye gitmediğinin farkındayız. Önce kendimiz sonra yakın çevremiz dedik. Bağlarımızı kuvvetlendirelim istedik. Evimizin önünü temizlersek mahalle temiz olur söylemiyle yola çıktık. Çok yadırganabilecek bir duruşla: “Önce kendimiz…” dedik.

Her ay toplanıldı. Hasbihaller edildi. Projeler konuşuldu. Dosya konuları masaya yatırıldı. Dertleşmeler yaşandı. Hiçbir ayı boş geçmeden birlikte olmanın mutluluğunu yaşadık. Bir ayımızı konuştuk. Kafamızı öne eğme fırsatı vermeden ufka bakmaya devam ettik ve ediyoruz. Her ay farklı heyecanlarla toplandık. Geriye dönüp baktığımızda 100. aya kavuşmuş olmanın mutluluğuyla yarınlara dair heyecanlı ve umut dolu planlar yaptık. Farklı düşündük ama aynı şey için didindik. Korkmadan inandık. Olmaz denilenin olduğunu görmek daha da cesaret verdi bize.

Ve işte 100. ayımızın 1000. yazısına doğru…

Nicesi için devam  ümidiyle…

RECEP DAĞDEMİR

SORGUN DÜŞÜNCE KULÜBÜ

 

Author: sevare