Yeni bir seçim yaklaşıyor. Vatandaş 6 hafta sonra sandığa gidecek. Partiler son hız propaganda çalışmalarını yürütüyorlar. Yarış kızışmış durumda.
Partilerin vaatlerinde cömertleştiği (!) dönemlerdir bu dönemler. Bu atmosferde, vaatlerin gerçekleştirilebilir ya da uygulanabilir olmasından ziyade vatandaşın kulağına hoş gelmesine veya diğer partinin vaadinden bir fazla olmasına önem verilir. Eski başbakanlardan biri yine böyle bir seçim öncesinde bol keseden dağıtırken civarındaki gazetecilere: “Bu söylediklerimin altını çizin, iktidara geldiğimizde hepsini tek tek gerçekleştireceğiz” demişti. İktidara geldikten sonra, vaatlerini kendisine hatırlatan gazeteciye bu defa “Sana altını çiz dediğim vaatlerin şimdi de üstünü çiz!” diyerek tarihi bir ders vermişti (!). Aynı siyasetçi, seçim meydanlarında yıllarca “X partisi ne veriyorsa ben bir fazlasını vereceğim” diyerek oy alıp, seçim kazanmamış mıydı?
Bu tablonun sorumlusu kim acaba? Hiçbir ahlaki sorumluluk taşımayan, fırsatçı, uyanık politikacı mı, yoksa onu yıllardır baş tacı eden ve safsatalarına prim veren vatandaş mı?
Diğer yandan, gerek seçim meydanlarında, gerek basın toplantılarında veya televizyon programlarında seviye her geçen gün geriye gidiyor. Partiler ve liderleri arasında yaşananlar ve söylenenler, eski siyasetçileri aratır hale geldi. Özellikle parti liderlerinin birbirlerine ettikleri hakaretler, küfürleşmeler ve restleşmeler, izlemek için neredeyse 18 yaş sınırı getirtecek düzeyde! Bu derecede bayağılık dünya üzerinde az görülür. Kahvehane ortamlarında söylenenleri bile aratacak bu sözleri vatandaş maalesef yine tepkisiz izliyor. Belki de aynada kendini gördüğü için normal karşılıyor.
Mevcut tabloda karamsar olmamız için çok sebep var ve yaşadıklarımız “layık olduğunuz şekilde yönetilirsiniz” sözünü bir kez daha hatırlatıyor. Peki, bu yapı nasıl değişecek? Şu bir gerçek ki, Türkiye’nin ihtiyacı olan gelişim/dönüşüm ne günümüz siyasetçisinin ne de vatandaşının mevcut kafa yapısıyla gerçekleştirilemez. Gelişimi sadece kalkınmadan ve ekonomik büyümeden ibaret görmek büyük yanılgıdır. Aslolan ahlaki ve zihinsel dönüşümdür ve bu da ancak bireysel boyutta başlarsa etkili olur. Biz millet olarak değişimi/dönüşümü yıllarca yukarıdakilerden, yani bizleri yönetenlerden beklemiş bir toplumuz. Aslında bu zihniyet tembel bir zihniyettir. Halbuki bireysel gelişim zordur ve emek ister; dahası cesaret ister.
Söz konusu değişim/dönüşüm sürecini her halükarda dışarıdan tetikleyecek bir şeye ihtiyaç vardır. O da tabi ki eğitimdir. Eğitim sistemimiz köklü bir reform geçirmediği sürece istenilen insan malzemesi ortaya çıkmayacaktır. Nitelikli bireyler yetişmesi için, sağlıklı bir eğitim sistemi, olmazsa olmazdır. O halde işe buradan başlanması gerekir. Aksi takdirde bize sunulanla yetinmeye devam ederiz.
ABDULLAH ALPAYDIN
SORGUN DÜŞÜNCE KULÜBÜ