Zamanın birinde bir tavuk kuluçkaya yatmış, olacak bu ya tavuğun yumurtaları arasına her nasılsa bir kartal yumurtası da girmiş. Diğer yumurtalara göre biraz büyükmüş, ama ana tavuk, ana yüreği de baskın çıktığı için aldırmamış, onu da altında barındırmış. Günü gelmiş civcivler çıkmış, tabi bizim kartal yavrusu da. Ancak kartal yavrusu, diğerlerinden hem fiziksel hem de davranış olarak çok farklı imiş. Ana tavuk da doğrusu başlarda biraz yadırgıyormuş ama ne yapsın, bu da benim yavrum deyip sahip çıkıyormuş. Kartal yavrusunu bir tavuk gibi yetiştirmeye başlamış. Kartal yavrusu da kendisinin çok farklı olduğunu ve bu yerlere ait olmadığını anlıyormuş, ama ne yapabilir ki? Biraz çırpınsa, söylenecek olsa başta ana tavuk olmak üzere kardeş sandığı tüm civcivler, sen tavuksun deyip başına vururlarmış. Yavru kartal büyüdükçe yükseklerde uçan, süzülen kartalları görür, dalıp dalıp gidermiş. Ben bunlardanım dedikçe kafasına vururlarmış “sus, sen tavuksun” derlermiş… Ve zavallı kartal yavrusu yükseklere uçamadan kendini tavuk zannederek ölüp gitmiş…
Şu anki halimizde ona benziyor; biz de kartalız dedikçe yıllarca başımıza bir şeyleri musallat etmişler ve etmeye de devam etmektedirler. Suni gündemler oluşturmakta üzerimize yok… Ne zaman güçlü bir ülke olmak için şaha kalksak, önümüze akla hayale gelmeyecek engeller koyarlar. Oysa akl-ı selim ile düşünsek, oturup enine boyuna tartışsak, her şey ne kadar kolay çözülecek.
Şu an tartışılan dershaneler meselesinde; modern eğitim sistemlerini tekrar incelesek, tüm dünyada bu tip dershaneler var mı diye araştırsak, nasıl bir işletim sistemleri var, kȃrını zararını gözler önüne sersek… Problemlerini nasıl çözmüşler diye tüm taraflar olarak otursak, çözümler üretsek, halkımızı doğru yönlendirsek, dedikodulara fitnelere meydan vermesek, olmaz mı?
Çocuklarımızı öyle bir yarış haline sokmuşuz ki, onların psikolojisini düşünen yok. Neredeyse bütün anne babalarının tek derdi çocuklarının Tıp Fakültesinde eğitim almalarını sağlamak. “Neden?” diye sorduğumuzda da “iyi ücret alıyorlar” derler. El becerisi var mı? Psikolojisi ona müsait mi? Hangi branşta kendini yetiştirmek istiyor? Gibi soruları düşünmek pek akıllara gelmez. Belki de çocuğumuz, Mimar Sinan gibi büyük bir mimar ve ya çok iyi bir öğretmen olacak; meydana getirdiği eserlerle, yetiştirdiği öğrencilerle insanlığa hizmet edecek. Bunları düşünen kim? Hangimiz çocuğumuza sorduk; “Çocuğum dershane hakkındaki düşüncen nedir?” diye. “Olur mu öyle şey?” değil mi? Çocuğumuzun geleceğine de biz karar veririz.
Aslında, konuşmamız gereken şeyler bunlar, ama biz yine ülke olarak dış kabuğu ile uğraşıp duruyoruz. Unutmayalım; “Kartallar Yüksekten Uçar!” Özümüzde olan kartalı bulup çıkaralım ve onun gibi davranalım, ne dersiniz?