Moskova İzlenimleri ve Eğitimde Kültür Farkı

Sorgun Düşünce Külübü’nün Temmuz 2014 dosyasının eğitim olduğunu okuyunca sevindim ve bir şeyler yazarak katkıda bulunmak istedim. Hatta akademik açıdan da ele alınabilir diye düşündüm. Lakin şu an ona vaktimiz yok.

Şimdi, Moskova Devlet Üniversitesi’nin yurdunda hemen az önce yemekhaneye giderken gördüğüm manzarayı çocuk eğitimi adına önemli bulduğum için size aktarmak istiyorum. Yurdun bahçesinde önceden tanıdığım bir hoca ile ayaküstü sohbet ediyorum. Bu arada da etrafı göz ucuyla kolaçan ediyorum ki hoca sohbetini bitirsin ve ben de akşam yemeğimi yiyeyim. Yanımızdan genç bir çift geçti ve yanlarında da iki buçuk yaşlarında çocukları vardı. Çift yavaş adımlarla ilerlerken, çocuk birden iki üç saat önce yağan yağmurun küçük su birikintilerine daldı. Suda koşturmaya başladı ve anne-babası durdular ve çocuğun oynamasını izlemeye başladılar. Çocuk, oyuncağıyla bir o yana bir bu yana koşturuyordu su içinde. Bir süre baktıktan sonra ben yemekhaneye geçtim. Yemek yemem galiba yarım saati buldu. Yemek sonrası kaldığım yurda geçerken baktım hala çocuk suda oynuyor ve anne-babası onun keyfini bozmuyorlardı. Belli ki çocuğun oyundan tatmin olmuş bir şekilde ayrılmasını bekliyorlardı. O çocuğun ailesi biz olsaydık ne yapardık? Bunu sizin yorumlarınıza bırakıyorum.

İkinci bir hadise de şöyle:  Üniversite yemekhanesinde kasada çalışan bir bayan, müşterilerinden hesapları alıyor ve  arada bir kucağındaki kitaba bakıyor, bir cümle okuyor veya okumuyor diğer müşterisinin hesabını alıyordu. Göz ucuyla baktım, kitaptan 40 veya 50 sayfa kadar okumuştu. İkinci gün yine aynı saatlerde yemekhaneye gittim ve yanımda da bir Rus hoca vardı. Para ödedikten sonra biraz ilgilendim. Bu şekilde kitap okumanın zor olup olmadığını sordum. O da, “en azından okumaya çalışıyorum” dedi.  Kitap yarıyı geçmişti. Anlaşılan yüz sayfa kadar okumuştu. Kendisinden müsaade istedim ve okur vaziyette bir de fotoğrafını çektim.

Bu paragrafta ise size başka bir tablodan bahsedeceğim. Üniversite metro istasyonunun karşısındaki küçük dolmuş şoförünün, durakta müşteri beklerken elinde kitabı vardı. Başını kaldırmadan okuyordu. Dolmuşa bindim ve dikkatini dağıtmayayım diye bir dakika kadar bekledim. Kitaptan başını kaldırmadı. İşim aceleydi. Cevap almam gerekiyordu. Yanımda oturan yolcuya üniversite yurduna gidip gitmeyeceğini sordum. Gitmeyeceği yanıtını aldıktan sonra dolmuştan indim ve ön tarafa doğru ilerlerken durakta bekleyen diğer dolmuşları kolaçan ettim. O beyefendi istifini bozmadan kitabını okumaya devam ediyordu. Anlaşılan onun için paradan daha önemli bir şeyler vardı…

TOBB üniversitesinden Rusça öğrenmek için gelen öğrencilerle sohbet ederken, gördükleri güzel anıları not etmelerini tavsiye ettim ve yukarıda bahsettiğim okuma tablolarından örnekler verdim. Öğrencilerden biri: “Hocam bu kitap okuma işini her yerde yapıyorlar, metroda giderken dahi!” diye hayretlerini bildirdi.

Bu tür alışkanlıklar ve varılan nokta, öncesinde verilen kaliteli bir eğitimin sonucu olsa gerek. Ben size eğitimin meyvelerinden bahsettim. Marketten aldığımız bir ürünün fabrikasını merak edenimiz var mı? Hangi işlemlerden geçtiğini düşünenimiz var mı? Veya hangi ellerden dolaşarak bize ulaştığını hiç merak ettik mi? Sadece istifademiz için kullanmamıza bakıyoruz. Hepimiz kırsal alanın çocuklarıyız. Çiftçiliğin ne demek olduğunu da iyi biliriz. Siz, bir çiftçinin mahsulünü yetiştirmek için hangi zahmetlere katlandığına, suyunu vermek için ne eziyetler çektiğine, avuç avuç tarladan ambara veya pazara kadar ne alın teri dökerek taşıdığına yakinen şahit olmuşsunuzdur.

Akli dengesi yerinde, kendisini kontrol edebilen, donanımlı ve faziletli insan yetiştirmek de, yukarıda bahsettiğim çiftçinin döktüğü alın teri gibi gibi emek ister. Velhasıl, kitap okuma alışkanlığını kazandırarak dünyayı yakından takip ettirmek, çocukluk hazlarını tatmin ettirerek ve kabiliyetlerini geliştireceği hareket alanları sağlamak da aynen bunun gibi bir şeydir ve hepsinin başı eğitimden geçmektedir. Bu hamur çok su götürür. Ben sadece kendi düşüncemi yazdım. Diğer düşüncelere de saygı duymaktayım. Ülkemdeki çocuklara yapılan hakaretler, aşağılamalar, alaylar, beni her gün bin kez öldürmektedir. Çaresizlik içerisinde acı tablolara şahit olmaktayım. Allah hiçbir millete eğitim zafiyeti vermesin.

 

Kerami ÜNAL

SORGUN DÜŞÜNCE KULÜBÜ

Author: Yönetici