Sonbaharın İlk Adımı Eylül 

Arzın endamında bir hal var. 

Değişen, düşen, kaybolan, olgunlaşmış bekleyenler var. 

Namsız endamsız ama onsuz olmayan çimenler, yeşilden sarıya dönüyor. Her esintide ahenkle sallanan, arasında meyveyi çiçeği saklayan, gölgesinde nefisleri dinlendiren yeşil yapraklar sararmış kurumaya yüz tutmuş. İlk esen rüzgârla savrulup gidiverir bilmediği yönlere. Renk renk, çeşit çeşit çiçekler… Çoğu bitki çoktan göçüp gitmiş. Bahardan başlayan yolculuklarının sonuna gelmiş elmalar. Düştü düşecek dalından. Esintiler rüzgarlara, sıcaklık hafiften ısıran soğuklara dönmüş çoktan. 

Kentliler kadar olmasa da taşrada yaşayanları hummalı bir çalışma, yoğun bir tedarik dönemi sarar. Kışlık erzak yiyecek için salça, pekmez, bulgur, turşular, konserveler… Sebzeler veda edecek pazarlara. Toprağın, güneşin suyun özünde yetişen tohumların mahsulleri stoklanır irili ufaklı hazın damlarına, dolaplara, kilerlere. Turfandanın tatsız sebzelerine eyvallah etmeyenler, sebze meyve kurularını toplamak üzeredir yağmurlar başlamadan. 

Tüm bu telaş bahardaki büyük intibahın sonudur adeta. Eylül ayına hüzün ayı denilmesi boşuna değil anlaşılan. Bir dönem bitiyor. Seneye kim öle kim kala…

Eylül, geçmişin izlerini geleceğin umutlarıyla harmanlayan, doğanın en zarif değişimlerinden biridir. Bu dönemde her şey yavaşlar, derinleşir ve özümsemeye yönelik bir çağrıda bulunur. Eylül ayı, bir yandan yazın sonunu kutlarken, diğer yandan kışın geleceğine dair bir hazırlık sürecini başlatır. Bu geçiş hem doğa hem de insan hayatında derin bir yankı bırakır. Eylül, doğal bir dönüşümün başladığı zamandır. Ağaçların yaprakları yeşilden altın sarısına, kırmızıya ve turuncuya dönerken, doğanın bir sanat eseri gibi evrim geçirdiğini görürüz. Bu renk cümbüşü, yazın enerjisini son bir kez gösterirken, aynı zamanda kışın yaklaşan soğuk günlerine hazırlık yapar. Her bir yaprak, yazın canlılığının bir hatırası gibi düşerken, toprağa serilir ve doğanın döngüsünü tamamlar.

Bu dönüşüm, yalnızca doğada değil, insan yaşamında da bir yansıma bulur. Eylül ayı, yeni bir eğitim yılı, iş projeleri ve kişisel hedeflerle dolu bir başlangıç yapma zamanıdır. Tatillerin ardından iş hayatına dönmenin verdiği heyecan ve yenilik arzusu, bu dönemin ruhunu yansıtır. Aynı zamanda, yazın rehavetinin yerini, daha yoğun ve üretken bir dönemin aldığı bir geçiş yaşanır.

Eylülün serin akşamlarında, hafif bir hüzün ve nostalji duygusu hissedilir. Bu, yazın enerjisinden sonra gelen bir dinginlik ve düşünce zamanıdır. Doğanın sakinleşmesiyle birlikte, insanlar da içsel olarak bir huzur ve dinginlik arayışına girerler. Eylül hem bir veda hem de yeni başlangıçlar için bir hazırlık dönemi olarak kendini gösterir.

Şairlerin ayıdır eylül. Sanki tüm şairler yollara dökülmüştür bu ayda. Rüzgarların onlara ilham getireceğini bekleşirler eylülde. Oldum olası mısraların aşkıdır gidişler. Gidenlerin ardından bakan gönüller ağlar mısralarda. Kıtalar dolusu şiirler, namelerin sardığı türküler derilir eylülde. Eylül, bir bitiş mi ya da yeniden varoluş mudur? Yoksa bir hasat dönemi midir? Bu bakan göze göre anlam taşır içinde. Koca şairlerin nehir vadileri gibi yer edinmiştir ruhlarında. Şiirler de elmalarda olgunlaşmak için bekler eylülü.  Gözün aklı, gönlün aklına uyar. Bir veda sayar sararmış yaprakları. İçlenir nem kapar havadan, ruhu üşür. Daha rüzgarlar esmeden. 

Kimler etkilenip kalemine sarılmamış, Kimler gitmemiştir bu ayda. Nice yolculuklar başlar eylülde. Bir ömür dünya değişse de bitmeyen hikayeler. Ama Cengiz Aytmatov’un dediği gibi, “Bütün duyguları anlatmaya yetecek kadar kelime yoktur. Gerek de yoktur.” Eylül ayı bu, sayılı gün, kim ne anlarsa o kadar vardır. Burası dünya ve burada her şey yarım kalacak. 

Aydın BARAN

SORGUN DÜŞÜNCE KULÜBÜ                                                                                                         

 

Author: yasin66
İsim: YASİN AĞAN

Bir yanıt yazın