Rauf Yücel. Profesör Doktor. İlim ve bilime adanmış bir hayat. Öz Anadolu’dan. Hem de tam İç Anadolu’dan. Anadolu’nun da içinden. Yani Sorgun’dan. Şu hani biz gurbettekilerin özlediği, Rauf Hoca’nın da yazıp yazıp bitiremediği Sorgun’dan. Üç koca cilt. Üç büyük eser. Hepsinin kapağından çıkan ana tema: Hayali olan gençlere, zorlukla okuyanlara, fırsat eşitsizliğinden yakınanlara adeta bir mesaj. Bakın ben Sorgun’dan çıktım yola. Soğuk yurt ranzalarında uyudum, garibanlık çektim. Anamın duası, babamın umudu, eşimin sabrı, azim ve çabam nihayetinde Allah’ın yardımı nelere sebep olmadı ki hayatta…
Rauf Yücel. Pembe yüzlü. Beyaz saçlı. Hayat ve umut dolu azim abidesi güzel insan. Profesörlük unvanını sadece bilimsel çalışmalar için değil adeta hayatın tüm alanı için almış, akademi ile hayatı (hayat felsefesini, aileyi ve sosyal ilişkilerini) mükemmellik ile yoğurmuş koca yürekli adam.
Bir Sorgun Düşünce Kulübü toplantısında tanıştığım, konuşmalarından aha da tam bizim oralı profesör dediğim, gerek eserleri ile gerek hayat felsefesi ile beni şaşırtmayan değerli hocam.
Size bu üçüncü cilt değerlendirmemi yapar iken öncelikle bir itirafta bulunmak istiyorum. Bu itiraf okuma alışkanlığıma ilişkin. Bunu ilk ciltte de ifade etmiştim. Çok kalın kitapları (ders kitabı değilse, ders geçme gibi bir zorunluluk içermiyorsa) okuyamazdım. Belki de orta okul ve lise de okul sonrası ailemin manav dükkânında olmam nedeni ile çok zaman olmaması, ilçede kütüphane olsa da teşvik edilmemesi, o zamanki şartlar vs. buna genel bir etkendi. Sizin birinci cilt kitabınızı kalın olmasına rağmen çok büyük bir zevk ile okudum. İkinci kitabınızı gerçekten merakla bekleyip, bu sefer şevkle okudum. İtirafım şu: hocam ben artık okumaktan sıkılmıyorum. Kalın kitap fobim yok. Kitap okumayı sever hale geldim. Hatta 3 günde 400 sayfa okuyacak kadar ilerlettim. Ve belki de bunun temeli Sorgundan Çıktım Yola-1 ile atıldı.
Sizin kitaplara olan sevgim başta sizi çok sevmemden ve sizin kitaplarınızda kendime ait birçok şeyi bulmamdan ileri geliyor olmalı. Evet; belki yaşça ve tecrübece sizden geride olsak da hayatımın yaşadığım kısmında Rauf Hocamın hayat hikayesinde yer alan bir sürü olay ve yaşama dair birçok şey var. Halit emmiler, emlakçılar, zor şartlarda okumalar vs. Bunlardan sadece bir kaçı. İşte bu yüzden bendeki Rauf Hoca diye başladım yazıya.
Sorgundan Çıktım Yola-3. Anılar 3. Kapağında aile fotoğraflı. Eşi Işık Hanım ve Rauf Hocam kapaktaki fotoğrafta yakinen tanıdığım iki sıcak yüz. Çocuklarını da isim olarak tanıyorum. Hatta Çiğdem Hanım ile de ayaküstü tanışmıştım. Onlar da kapaktaki fotoğrafta güler yüzünü, Rauf Hocam’ın ve Işık Hanım’ın geçmişte yaşadığı bunca çilesine rağmen yansıtıyorlar. Kısaca mutlu bir aile fotoğrafı. Allah bozmasın. Daim etsin.
Sorgun Belediyesi Yayınları. Yayın numarası 12. 590 sayfa. Yayın yılı Mart 2017. Bu sefer kitabın yayınlandığı haberini hocamdan aldım. Hemen kitabı temin etme girişimine başladık. Sağ olsun kulübümüz üyesi Abdullah abi kısa sürede temin edip üyelerimize ulaştırdı. Mayıs ayı dosya konusu yapmaya karar verdik ve başladık keyif ile okumaya.
Benim iş durumlarının yoğunluğu ve ikinci bir okul okuyor olmam nedeni ile kitabı ay sonuna doğru bitirebildim.
Her şeyden önce 3. cilt de diğer ciltler gibi muhteşem olmuş.
Hocamın Elazığ’dan, İstanbul’a gelişi, Ramazan’da orucu seferilik imkânı var iken yolculuk esnasında tutması, İstanbul Kanlıca’ya yerleşmesi, emlakçı ile olan ibretlik Silivri ve Avcılar’dan arsa alma hikayesi, eşinin ayağını gagalayan horozu kıstırması, görevlendirme ile Almanya’ya gidişi, İstanbul Üniversitesindeki mesleki hayatı, ünlülere verdikleri veterinerlik hizmetleri, Almanya’ya, Paris’e gitmesi, Bahri ile yaşadığı müze gezintisi, gevşetip köpek dişi çekmesi, Rusya’ya Veteriner Kongresine gidişi, Avcılar’da ev yapışı, Avcılar’a taşınışı, o hayatın yükünü çeken TOROS’u inşaatın ince işleri için satışı, bir gece ailecek sobadan zehirlenmeleri, fakülte yıllarındaki dik duruşu, Elazığ Veterinerlikten geleceklere verdiği destek ve tarafsız onları savunması, İspanya’ya, Lizbon’a gidişi, , öğrencilerini otobüsle yurt dışına götürmesi ve öğrencilerine o zamanda Avrupa turu yaptırması, dönüş sonrası Enez Kampı, orada hastalanması, oğlan çocuğunun düşmesi, Kenan Evren’e yazdığı mektup, soruşturma geçirmesi ve uyarı cezası alması, Kenan Evren’in okula gelmesi, hocaların Rauf Hocam’a verdiği uyarının haksız olduğunu anlaması, sonra Mustafa’larına kavuşmaları, enflasyona, krizlere, Anavatan’ın kuruluşuna şahit olması, fakültenin yeni binasına uzun yıllar sonra taşınması, ABD’ye ilk gidişi (görevlendirme ile), Profesör unvanını geç de olsa alması, Van’a gidişi ve dünyanın bir çok yerine seyahati (Mısır, Singapur, Malezya, Tayland, Güney Afrika, Japonya, ABD, Fransa, Bulgaristan)…
İşte bunların tamamı Sorgun’dan yola çıkarak gerçekleşmiş. Bunları Sorgun’dan elinden bir bavul ile çıkan, ana baba terbiyesi ve Anadolu mayası ile mayalanmış Rauf Hoca gerçekleştirmiş. Bir hayata daha başka ne sığabilir ki. Vefa, aidiyet, dürüstlük, çalışma, aile, gurbet, çile…
Eseri okurken her sayfasını hocam anlatıyor gibi gelir bana. Film şeridi gibi canlanmaktadır kitabın her sayfasında gerçekleşen olaylar. Kimi zaman hocamla gurur duyar, kimi zaman hocamla duygulanır, kimi zaman üzülür, kimi zaman mutlu olurum. Bunun nedeni bendeki ya da bizdeki Rauf Hoca. İşte kitapta hocamın bize yaşattığı hatıratlar:
Emlakçının hocamın yakasına yapışması, hocamın işyerine kadar gelmesi, elindeki son kuruşa kadar Avcılar ve Silivri’ye arsalar için parayı gömdürmesi (hocam iş yerinde en son aldığı paraya ettiğin beddua tam Sorgunluk’du),
Horozu sinsice kıstırıp, tırnakları kesmeniz ve ne kadar bağırırsan bağır bu iş burda bitti demeniz (sesli güldüm hocam),
Çocuğunuzun siz Almanya’ya gittiğinizde koltuğunuza iyi geceler babacığım demesi (uzun yıllar denetim nedeni ile çocuklarımdan ayrı kalmam, okulu evli iken okumam vb. nedenlerle çok duygulandım),
Almanya’daki azminiz, yurtdışına öğrencileri götürmeniz, Kenan Evren’e her şeyi göze alıp mektup yazmanız, fakülteye öğrenci alırken ki tarafsızlığınız (hayran kaldım, gurur duydum),
Eşinizin rahatsızlanması, çocuğunuzun düşmesi beni çok üzdü hocam.
Ha bu arada TOROS’u inşaatın ince işleri için satmanıza da üzüldüm.
Profesörlüğü (geç de alsanız) almanıza, Kenan Evren’e yazdığınız mektup nedeni ile verdikleri uyarının hatasını anlamalarına sevindim hocam.
Enez’deki hastalığınız ve ailece geçirdiğiniz karbon monoksit zehirlenmesi beni korkuttu hocam…
Velhasıl dolu dolu geçen bir ömür. Sizi asıl bu kitapta tanıdım hocam. Asıldan kastım, dünya görüşünüz, mesleki hayatınız, ustalık döneminiz. Her şeyi detayları ile ve bizlere ışık tutacak şekilde anlatmışsınız. Müteşekkirim. Bu kitabı bizlere sunduğunuz için özel bir teşekkür ediyorum… Ayrıca sizi tanıdığımız ve bu eserlerinizi okuduğumuz için de şanslıyız.
Sorgun’dan başlayan 2006 Temmuz’unda emekliye giden yolda insan onuruna yakışır bir meslek hayatına son vermenin, yani emekli olmanın her zaman mutlu gururunu yaşayabilirsiniz.
Bu hafıza iyi ki var. İyi ki aklınızda bunları tutmuş ve bize aktarmışsınız.
Hayat dolu, nice günlere.
Ömrünüz uzun, sıhhatiniz daim olsun hocam.
Diğer eseriniz için de şimdiden kolaylıklar dilerim.
Üçüncü ciltte Sorgun Düşünce Kulübü’ne de yer verdiğiniz için kulübümüz adına ayrıca teşekkür ederiz.
Fatih ŞAHBAZ
SORGUN DÜŞÜNCE KULÜBÜ