Kendimle Yüzleşmemdir!

2016 yılı benim için çok hüzünlü başladı. En sevdiğim insanları bir bir kaybediyor ve sanki randevulaşmış gibi tüm musibetler üzerime geliyordu. Bu durumlar hem yaşlandığımın bir emaresi, hem de dünyaya daha fazla meyletmeye başlamam ile ilgili idi galiba. Hem vefatlar hem de musibetler aslında dünyanın geçici olduğunu “gafil kafaya bir tokmak” misali bizlere hissettiriyordu.

Tabi ki insanoğlu hata yapar, şarkılarda bile dile gelmiş “hatasız kul olmaz” dizeleri.  Önemli olan hatalarımızdan dersler çıkarmak ve o hatalarımızı tekrarlamamak…

Şu zamanda hepimiz günahların içinde debelenip duruyoruz. Günahlar ya da hatalarımız kişilere göre kılıktan kılığa girebiliyor. Önemli olan bu çetin imtihandan layığı ile çıkabilmek. Hatalarımız var ise hemen “tövbe” edip, hareketlerimize çeki düzen vermek…

İnsanoğlunun ne yapacağı belli olmuyor. Bazen deriz ya “Ellerim kırılsa idi de şunu yapmasaydım” veya “keşke dilim lal olsa idi de bunu söylemeseydim”. İşte insan bu, yaptıktan sonra hatalarına dert yanıyor…

Hadiste “Lezzetleri tahrip edip acılaştıran ölümü çok zikrediniz” diye çok büyük bir öğüt veriyor Peygamber Efendimiz (sav). Evet, hepimiz eninde sonunda o kara toprağa gireceğiz. Hatalarımız ve sevaplarımız ile bu fani dünyadan göçüp gideceğiz.  Ya yarın, ya da yarından bile yakın…

Bu hisse kapıldığımız zaman, hemen bir silkeleniriz. Yaptığımız hataların ya da kırdığımız kalplerin üzüntüsü ile kendimizi harap ederiz.

Sonradan anlarız ki, şu yaşanılası dünya eğer düzgün yaşar isek, hepimize yeter de artar bile… Üstadın dediği gibi “dünya öyle bir meta değil ki bir nizaya değsin” sözü kulaklarımıza bir küpe olmalı. Gerçekten de öyle, burada sonsuz yaşayamayacağımızı hepimiz biliyoruz, ama sonsuz yaşayacakmış gibi hareket ediyoruz. Ne elem verici değil mi?…

Ölüm aslında bir terhis, hepimiz vazifemizi yapıp, görevimizi tamamladıktan sonra bu fani dünyadan göçüp gideceğiz. Beli bükülmüş ihtiyarlarımız ile sohbet ettiğimiz zaman “evladım keşke artık Allah canımı alsa, artık bu yükü taşıyamıyorum” derler, bir dokunsak binler ahlar işitiriz…

Gençler için ise ölüm çok daha elemli görünüyor. Ama geleceğin nasıl imtihanlar getireceğini ve ne tip musibetlerin önüne geçilebileceğini kim bilebilir ki? Gaibi ancak Allah bilir…

En zoru evlat acısı derler, hele de o masum çocukların vefatı, tek aileyi büyük bir acıya boğar. “Allah kimseyi evlat acısı ile imtihan etmesin” deriz. İşte bu da ayrı bir imtihan, o masum çocuklar inşallah ailelerine şefaatçi olacaklar hepimizin eninde sonunda gideceği o mekanda…

Hayatımın en zor köşe yazılarından birini yazıyorum. Herkes kendi hatasını görmeye başlasa ve iyi insan olmaya gayret gösterse tüm dünya düzelmeye başlar. Maddiyatın kök saldığı şu zamanda artık hepimizin davranışlarımızı düzeltme ve “Nerede yanlış yapıyoruz?” deme zamanımız geldi de geçiyor bile…

Önce insanları sevelim ve birbirimize helallik dileyerek yeni güne yeniden ve dosdoğru başlayalım, geç kalmış sayılmayız, ne dersiniz?…

Prof. Dr. Hamdi Temel

www.hamditemel.com

Author: Fatih
İsim: FATİH ŞAHBAZ Yaşadığı İl: İstanbul Yaşadığı İlçe: Üsküdar Meslek: T.Halk Bankası A.Ş.