Karayolu taşımacılığının öne çıkması, ülkemizde 1950’li yıllarda başlar. İkinci Dünya Savaşı bittikten sonra oluşan yeni dünya düzeninde; Türkiye’nin Batı İttifakları arasında yer alması ve ABD tarafından sağlanan Marshall Yardımları, bu gelişmenin tetikleyici unsuru olmuştur. Ülkenin hemen her bölgesinde yeni ve modern araçlarla yoğun bir karayolu ulaşım seferberliği başlatılmış, iller ve ilçelerin en kestirme yollarla birbirine bağlanması hedeflenmiştir. Bu meyanda Sivas’ı Yozgat üzerinden Ankara’ya bağlayacak yol çalışmaları da 1953/54’lü yıllarda projelendirilmiş ve hemen, bölüm bülüm yapımına başlanmıştı.
Lisede okuduğum yıllarda (1954/58 arası) bu yol bizim Gargaceli mevkiindeki büyük bir tarlamızın tam ortasından geçmiş ve bize şimdi miktarını hatırlayamayacağım, (oldukça düşük) bir istimlak bedeli ödenmişti. 1955/56’lı yılların içinde, Sivas’tan Ankara’ya giden yolcu otobüsleri, artık her gün bir iki tane olmak üzere, bu natamam stabilize karayolunu kullanarak seferlerine başlamıştı. Sorgun’un şansı; bu yeni açılan kestirme karayolunun, tam kasabanın kuzey sınırından geçiyor olmasıydı. Bu şans, Akdağmadeni ve Yerköy’de yoktu. Oralarda yeni yol, kazanın 3 ve 5 km. dışından geçiyordu.
Karayolu ulaşımı, 1950’lerin sonu ve 1960’ların başında giderek hız kazanınca, Sorgun’un sosyo-ekonomik yapısında giderek artan, gözle görülür bir değişim başlamıştı. Zaten çok ünlü olan “Perşembe Pazarı”, daha bir canlanmış, bölgenin her tarafından yoğun bir, mal arz ve talebi sağlanmıştı. Aynı dönemde yeni ilçe olan Sarıkaya’nın Sorgun üzerinden karayolu ile Yozgat’a bağlanması, bu olumlu gelişmeyi daha da hızlandırmıştı.
İç Anadolu bölgesi öteden beri önemli bir tahıl ambandır. Sorgun ve çevresinde üretilen hububat fazlası kimi zaman TMO, kimi zaman da İzmir ve İstanbul’dan gelen zahire tüccarlan tarafından satınalınırdı.
Sorgun’un yerlisi ve en zenginlerinden olan, ileri görüşlü Nazım Bektaş ve kardeşleri tarafından burada bir un fabrikası kurularak, bu hububatın işlenmiş olarak piyasaya sürülmesi düşünülmüş, bu düşüncenin; hem memlekete, hem de kendi ekonomilerine artı değer katacağı hesabı ile un fabrikasının yapımına başlanmış 1957de fabrika işletmeye açılmıştır.
Bu tarihlerden önce Sorgun’daki tek benzin istasyonu da (Mobil) Bektaşlara aitti ve bugünkü Agahefendi İlkokulu’nun biraz batısında, eski Yozgat şosesi üzerinde bulunurdu. O istasyonun ne zaman açıldığını bilmiyorum. Muhtemelen 1940’lı yıllar içinde olabilir.
Yeni açılan Sivas- Ankara Karayolu’nda, düzenli olarak seferlere başlanınca, Bektaşlar bu benzin istasyonunu, aynı isimle bu kez yeni karayolları üzerinde şimdiki yerine taşımışlar, önüne bir de çift lüleli çeşme yaptırmışlardı, “Murat Çeşmesi” adıyla. (Murat Çeşmesi: Sorgun’un kuzeyinden Karayolları’nın geçmesinden sonra, eski Yozgat Yolu üzerindeki Bektaşlara ait benzin istasyonu, bu kez Karayolları üzerine taşınmış, oraya bir de lokanta ve dinlenme tesisleri inşa edilmişti. O sırada Nazım Bektaş tarafından tesislerin önüne çift lüleli bol suyu akan güzel bir de çeşme yaptırılmıştı. Bu çeşmeye halk “Murat Çeşmesi” adını vermişti. Uzaktan gelen otobüs yolcuları, buz gibi soğuk suyu akan bu çeşmeden su içer, yüzlerini yıkayıp serinlerlerdi. Kasabanın gençleri, mehtaplı gecelerde Karayolları üzerinde Murat çeşmeye kadar uzanan gezinti yaparlardı. /Sorgun Pınarları/ Prof. Rauf Yücel)
Sanırım 1950’lerin ortaları olmalıydı…O yıllarda yeni açılan bu karayolunun yakın çevresinde hiçbir yapılaşma yoktu. O nedenle araziler de o kadar kıymetli değildi, Sanırım bu nedenle de olacak, Bektaşlar düşündükleri bu fabrikayı, Mobil Benzin İstasyonu ve Murat Çeşmesi’nin 50-60 m. kadar doğusunda, karayolunun da en az 30-40 metre kadar kuzeyinde, satın aldıkları yaklaşık 10 dönümlük arazi üzerine kurmuşlardı. Hatırladığım kadarı ile fabrikanın yakınlarında yeterli miktarda zahire ambarları da yaptırmışlardı. Artık tahıl üreticileri, hesaplı bulurlarsa zahirelerini Bektaşların un fabrikasına da satabiliyorlar ve karşılığını hemen fabrikanın muhasebesinden alabiliyorlardı. Bu durum, Sorgun ve çevresindeki buğday üreticilerine yeni bir alternatif sunuyordu. Bektaşlar un fabrikasının uzun yıllar Sorgun ve çevresine hizmet ettiğini biliyorum, ancak ne kaman devre dışı bırakıldığı hakkında, maalesef bir bilgiye sahip değilim.
NAZIM BEKTAŞ
Bir dönem Sorgun’a iş adamlığı ve ticaret konusunda damgasını vuran kişi kimdi diye sorulsa, hiç kuşkusuz herkesin Nazım Bektaş diyeceğini düşünürüm. O güne göre çok büyük olan mağazalarında ne ararsanız bulunurdu. Babaları Feyzullah Efendi geride durur, asıl işleri yürüten Nazım Bektaş olurdu. Beş erkek kardeştiler. En küçükleri Sakıp Bektaş, 1950’lerin başında Erzincan’da askerlik yaparken vefat etmişti. Aynı büyüklükte bir de manifatura mağazaları vardı. O mağazadan, Nazım’ın küçüğü Niyazi Bektaş sorumlu idi. İstanbul’daki mağazaları ise dönüşümlü olarak Feyyaz ve Selahattin Bektaş kardeşler tarafından işletilirdi.
1950’lerin ortalarında Sorgun’un en güzel iki konağını, okul yolu (Yeşilyurt İlkokulu) üzerinde inşa etmişlerdi. Ortaokul ve lise yıllarımızda bu konaklara gıpta ile bakardık. Keza o yıllarda Nazım Bektaş’ın özel binek otomobili vardı. Birkaç yıl sonra bu kez, yeni yapılan karayollarının Yozgat yönündeki çıkışı üzerinde ve kendilerine ait Mobil benzin istasyonunun yakınında bir de un fabrikası kurmuşlar, 1957’de işletmeye açmışlardı.
Bektaşlar dendiği zaman Sorgun’da, daha çok Nazım Bektaş ve kardeşlerinin iş yerleri anlaşılırdı. Özellikle Nazım Bektaş, işinde çok titiz, dürüst ve prensip sahibi bir tutum sergilerdi. Diğer kardeşleri de onu örnek almışlardı. O nedenle Sorgun’da bir dönem marka haline gelmişler ve Sorgun’a damgalarını vurmuşlardı….
Nazım; 1914’de Sorgun merkezde doğar. Annesi Şerife Hanım, babası Feyzullah Efendi’dir. Kendisinden küçük dört erkek, iki kız kardeşi daha vardır. Birinci Dünya ve Kurtuluş Savaşı yıllarında babaları Feyzullah Efendi, mülazım olarak savaşa katılır. Bu dönemde Nazım ve kardeşleri, büyük amcaları Bektaş Efendi’nin himayesinde büyürler. Okul çağı gelen Nazım, Salihpaşa Camisi’nin yanındaki medreseye başlar. Hocaları Salih ve Bahattin Efendi olurlar. Bir süre de yeni usül mektebe devam eder. Mektep bitince amcasının yanında iş ve ticaret hayatına atılan Nazım, bu işe oldukça yatkındır. Kısa sürede ticaretin inceliklerini öğrenir. Askerden dönünce (1937) kardeşleriyle birlikte kendi mağazalarını açarlar. Kısa sürede tutunurlar. Bu sırada Nazım, Fettahlardan Adile Hanım’la evlenir. Tam işlerini yoluna koymuşlardır ki İkinci Dünya Savaşı çıkar ve Nazım, ihtiyat olarak bir kez daha askere alınır. Diğer iki kardeşi de asker olduğu için, işleri, babaları Feyzullah Efendi ile küçük kardeşleri Selahattin ve Sakıp üstlenirler. Savaş bittiğinde tekrar işlerinin başına dönen Nazım ve kardeşleri, dürüst ve gayretli çalışmaları sayesinde işlerini yıldan yıla katlayarak büyütürler. Nazım Bektaş, genç denecek bir yaşta (53 yaşında), bir kalp krizi sonucu bu dünyadan ayrılır. 21.06.1967 günü Sorgun’da toprağa verilir. O öldükten sonra diğer kardeşleri zaman içinde işlerini kısmen tasfiye ederek Sorgun’dan ayrılırlar ve ağırlıklı olarak İstanbul’a taşınırlar.
Prof. Dr. RAUF YÜCEL
SORGUN DÜŞÜNCE KULÜBÜ