Biz, öğrencilerindik Hocam. Kafaları üç numara tıraşlı, kimimiz köyden, kimimiz Sorgun’un içinden gelmiştik. Kayıt fotoğrafları için gittiğimiz fotoğrafçıda ilk kez ceket giymiş, ilk kez kravat takmıştık. İlkokulu bitirmenin tuhaf heyecanı içindeydik.
Siz, Türkçe‘ye kim geliyor sorusunun cevabıydınız. Siz, boylu poslu, abilerimize benzeyen, delikanlı duruşlu, yüzünde mahzun bir gülümsemenin eksik olmadığı, Türkçe Öğretmenimiz Erdoğan Sümengen’diniz…
Biz, cümlenin ögelerini bulmaya çalışıyorduk. Özne, yüklem tümleç derdindeydik. Yazılılar, sözlüler tek tasamızdı.
Siz, bize hayattaki yolumuzu buldurmaya çalışıyordunuz. Öğütler veriyordunuz; “aman çok çalışın, size verilen emekleri boşa çıkarmayın” diye… Öğütlerinizi, yazılıda sorulmuyor diye herhalde, pek akılda tutamıyorduk.
Biz ortaokulu bitirdik. Artık lise kısmındaydık. Saçlarımızı tarak altı kestiriyorduk. İki tane okul bitirmiştik.
Siz, bize gençler diye hitap ediyor, öğütlerinizi bu defa; “artık koca koca gençlersiniz” giriş cümleleri ile veriyordunuz. Son derslere denk gelen piyes provalarında, sizi daha yakından tanıma fırsatı buluyor ve ne kadar bizden biri olduğunuzu görüyorduk. Zaten öyleydiniz. Yaz tatillerinde bile Sorgun dışına çıktığınızı görmemiştik hiç.
Biz kendimizle kavgaya tutuşmuştuk. İçimizdeki toy, acemi, iddialı bizle kavgadaydık. Bu kargaşada, öğütleriniz aklımızdan uçup gidiyordu.
Siz, hüzünlü tebessüm, Türkçe Öğretmenimiz artık yoksunuz. Rabbim mekanınızı Cennet eylesin!
Biz, öğüt veriyoruz şimdi sevdiklerimize; “aman çok çalışın, size verilen emekleri boşa çıkarmayın” diye.
Siz öğretmiştiniz bu öğütleri. Demek öğretmenler böyle severmiş.
Adnan KORKMAZ
SORGUN DÜŞÜNCE KULÜBÜ