Eğitim aldığımız dönemde ilkokul beş yıl, ortaokul üç yıl, lise (genel liseler) üç yıl ve İmam Hatip Lisesi’nin lise kısmı dört yıl idi.
Her ne kadar İmam Hatip’in lise kısmından bir dönem kredili sistem ile iki buçuk yılda mezun olanlar olsa da benim bir dönem üstümdekiler iki buçuk yılda, bir dönem altımdakiler üç yılda, ben ise 4 yılda liseyi tamamlayarak mezun olmuştum.
İlkokulu, mahallemizde bulunan Feyzullah Bektaş İlkokulu’nda okudum. İlkokulu bitirdikten sonra “liseye mi gidelim imam hatibe mi gidelim?” konusunda bir seçim gereği duymaksızın direk imam hatibi seçtim. İmam hatibi seçmemde benim kadar ailemin de etkisi oldu. Bir büyük ağabeyim orada okuyordu. Diğer ağabeylerim orta ve lise kısmını orada okumuşlardı. Eğitim kalitesi iyi idi. Hatta hiç unutmam babama; “liseye mi gideyim imam hatibe mi?” diye sorduğumda: “Arkamızdan Kur’an okuyan birileri olsun. İmam Hatip’e git” demişti. Yani Sorgun İmam Hatip Lisesi’nin hem ailemizdeki hem de toplum nazarındaki referansı iyi idi.
Ağabeyim Ercan Şahbaz da imam hatibe gitmem konusunda bayağı ısrarcı oldu. 1992 yılında Sorgun İmam Hatip Lisesi’ne ağabeyim Ercan Şahbaz ile yazılmaya gittim. Okul gerçekten bizim ilkokula göre büyüktü ve bana devasa gelmişti. Ağabeyim Ercan Şahbaz sürekli “kemerini düzelt, elbiseni düzelt, içeride ciddi ol” vs. türünden telkinlerde bulunuyordu. İlkokuldan yeni mezun olan biri olarak İmam Hatip Lisesi’ne yazılma aşamasında olayın ciddiyetini yavaştan hissetmeye başlamıştım.
Kayıt için müdür odasına gittik. Abim; “Ramazan Bey (Ramazan Akkaya) size bir talebe kaydettireceğiz” dedi. Ben o zamanlar tıfıl, “bir an önce kaydolup gitsem” derdinde idim ve hemen kaydın bitmesini istiyordum. Çünkü gerçekten heyecanlanıyordum ve çocuk da olsam pot kırmaktan, kemerimin kaymasından, elbisemin sarkmasından korkuyordum. Nihayetinde kayıt oldum ve mahalleye, evimize döndüm.
Arkadaşlarımın çoğu liseye kaydını yaptırmıştı. Ama kararlı idim ve ben Sorgun İmam Hatip Lisesi’ne başladım.
Dersler 50-60 kişilik sınıflarda yapılıyordu. Ayrıca evimizle okulun arasında da bayağı bir mesafe vardı. O zamanlar dolmuş yoktu, servis yoktu. Mecburen yürüyerek gidip geliyorduk.
İmam Hatip Lisesi’nin dersleri yoğun olması nedeniyle öğrenim hem sabah hem de öğleden sonra yapılıyordu. Okulumuzun kantini yoktu orta okul kısmında. Yurtta kalan arkadaşlar yemeğini okuldan yerlerdi. Ben ve mahalleden birkaç arkadaş öğlenleri yemek yemek için evlerimize giderdik. Zaten mesafe uzaktı. Sabah okula gidiyorduk, öğlen eve dönüyorduk. Yemeği yiyip tekrar okula dönüyorduk. Ders bitişi tekrar eve dönüyorduk. Yazın bu gidiş dönüşler çok sorun olmuyordu. Ama kışın tarlalardan çamurları aşıp geçmek bayağı zahmetli idi. Kış günü nöbetçi öğrenci ve hizmetliler ayakları iyice temizletmeden okula almazlardı. Sanki çamur bizim suçumuzdu da…
Okula ilk başladığımda kelli felli, bıyıklı, evli barklı büyüklerimiz vardı. Muhtemelen son sınıflardı. Şu okul bir bitse de göreve başlasak muhabbetlerine ara sıra şahit olurdum.
Okul kalabalıktı. Ara sıra okul çıkışı kavgalara şahit olurduk. Dertlerini bir türlü anlamazdık ama belli başlı kişileri hep kavgalarda görürdük.
Uzun yıllar böyle geçti. Ama okulumu seviyordum. Fen bilimleri, sosyal bilimler ve din bilimleri için gerçekten dönemin şartlarına göre çok iyi eğitim veriliyordu. Bizim bir üst sınıfın önemli bir kısmı (neredeyse sınıf mevcudunun tamamı) üniversiteyi kazanmıştı. Bilgi yarışmalarında ilçe ve illerde Sorgun İmam Hatip Lisesi parlayan bir yıldızdı.
Hatta ortaokul son sınıfta bir bilgi yarışmasına ben de katılmıştım. Nasıl heyecanlanmıştım anlatamam.
Hem sosyal bilimleri çok iyi öğreniyor, hem de din öğreniminde gerekli bilgileri ediniyorduk. Okula başlarken tek endişe ettiğim uzaklık fikrine de artık alışmıştım ve hiç zor gelmiyordu. Yollar yapılmıştı. Eskisi kadar çamur değildi. Hem biraz biz de büyümüştük. Toza, yağmura ve çamura dirençli hale gelmiştik.
Derken okulun son sınıfına kadar geldik. Neredeyse her dönem takdir alıyordum. Bu ailemin ve hocalarımın okuma yönünde beklentilerini artırıyordu.
Ben de okumak konusunda hevesli idim. Ercan ağabeyim sürekli teşvik eder, öğretmenlerim de sık sık okumam ve derslere iyi çalışmam konusunda telkinlerde bulunurdu.
Lise son sınıfa geçtik. Artık üniversiteye hazırlanmam gerekiyordu. Teşvik ve telkinlerin yanı sıra okumak için içimde de müthiş bir arzu vardı.
Ancak, lise son sınıfta İmam Hatiplere yönelik kat sayı uygulaması getirildi. O dönem İmam Hatipte okuyan herkes gibi bizler de mağduriyet yaşadık. Muazzam bir olaydı. Soruların tamamını da doğru yapsanız üniversiteye girme şansınız yok gibi bir durum söz konusuydu. Sınıftaki arkadaşlarda, hocalarımızda, bende müthiş bir moral bozukluğu oluşmuştu. Yedinci yılını okuduğun okulun son sınıfında üniversite hayalini kurarken her şey bir anda son buluyordu.
Hâlbuki Hukuk Fakültesini okuyacaktık. Ankara Siyasal Bilgiler Fakültesi’ne gidecektik. Hepimizin pırıl pırıl hayalleri vardı. İyi bir okuldan mezun olup, vatanımıza ve milletimize yararlı birer vatandaş olacaktık. Yedi yıl ben bu okulun çamurlu yollarını yürümüştüm. Devletimizin gönderdiği öğretmenlerden ders almıştım. Devletimizin ve vatandaşların desteklediği okulda ısınmıştık. Artık ümitler de iyiden iyiye karamsarlığa dönüşmüştü. Zaten üniversite okumak istesen de iki bölüm hariç okuma ihtimali yoktu.
Ciddi bir motivasyon düşüklüğü oluştu. Hayallerin yok oluşunu bir köprünün uçuşu gibi seyrettik. Ne Hukuk Fakültesi vardı artık aklımda ne de Siyasal Bilgiler Fakültesi. “Okuldan mezun olalım da işimize bakalım” düşüncesi hakimdi.
Yaşanan süreç zordu. Bir masum çocuğun kendisinin ve ailesinin hayallerinin, ideallerinin sonuydu bu. Benim gibi yüzlerce, binlerce kişinin…
Artık her şeyden kopmuş, dersleri bırakmış bir vaziyette son sınıfın ikinci yarısında Açık Öğretim Lisesine geçiş ve bir sefere mahsus alan alma hakkı tanıdılar. Hocalarımız: “Mutlaka geçin, orada tamamlayın, üniversiteyi kazanırsınız. Orası şu halde buradan daha avantajlı” dediler ve birçok arkadaş (hiç unutmuyorum minibüs tutarak Yozgat’a gittik) son sene, son dönemde İmam Hatip Lisesi’nden den açık liseye kayıt yaptırdık.
Ve tüm bu olumsuzluklar içerisinde sınava girdik. Sorular çalındı, sınav iptal oldu vs. derken ara iyice soğudu. Ve sonraki sınavdan İdari Bilimler Fakültesini kazanarak ancak çıkabildik.
Sonrasında Allah nasip etti lisans okuduktan sonra yüksek lisans da yaptık.
Ancak Sorgun İmam Hatip Lisesi’nden aklımda kalan en büyük anım, maalesef son sınıfta yaşadığımız mağduriyet idi. Şükür ki şu an İmam Hatip Liselerinde katsayı ve buna benzer uygulamalar kalmadı.
Bütün bunların yanı sıra yedi yıl dolu dolu geçti. Basketbol da oynadık, dersleri de kaynattık, fen bilimlerini de aldık, sosyal bilimleri de aldık, din bilimlerini de aldık. Müezzinlik te yaptık, hutbe de okuduk. Genç yaşımızda bütün bunların heyecanını da yaşadık.
Ve bütün bunların ötesinde Sorgun İmam Hatip Lisesi bana müthiş bir öz güven ve kişilik kazandırdı. İmam Hatipli olmanın her zaman mutluluğunu yaşadım. Orada, hocalarımızın bizlere verdiği felsefe, hayatın her aşamasında bir can simidi oldu bizlere.
Bu vesile ile hayatta olan tüm hocalarımın ellerinden öpüyor, vefat eden hocalarımıza Allah’tan rahmet diliyorum.
Ramazan AKKAYA’ nın, Mustafa ŞAHİN’ in (merhum), Bekir GÖZÜBÜYÜK’ ün, Halil İbrahim AYDIN’ın, Ahmet ARSLAN’ın, Mevlüt ERDİNÇ’in, Fevzi AĞAN’ın, Zülfü CİHANOĞLU’nun (merhum), Nurettin ALTUNOK’un, Mehmet TEKİN’in, Davut ŞANLI’nın, Mehmet ŞENER’in, Münip AÇIKGÖZ’ün, Ahmet ÇAVDAR’ın, Celal ERDÖL’ün, Nuray SELÇUK’un ve ismini sayamadığım tüm hocalarımın hepsine bizlerin yetişmesinde olan emekleri için sonsuz teşekkür ediyorum.
Okul zamanında edindiği ve hala bir çoğuyla dostluğumun devam ettiği tüm arkadaşları da muhabbetle anıyorum. Minübüs tutup maça gitmeler, piyesler, ders kaynatmalar, tenefüslerdeki haylazlıklar hepsi çok güzeldi. Ufuk, Hamza, Tamer, Mustafa, Murat, Emre, Aydın, Abdullah (Apış), Osman, Mesut, Sedat, Adem, Cesur, Selim, Emrah, Yunus ve adını sayamadığım diğerleri. İyi ki vardınız.
Ayrıca; beni Sorgun İmam Hatip Lisesi’ne yazdıran, okul hayatım boyunca destekleyen, lise sonrasında okumam için her türlü desteği veren ve beni yüreklendiren çok değerli ağabeyim Sn. Ercan ŞAHBAZ’a da teşekkürlerimi sunar, saygıyla ellerinden öperim…
Fatih ŞAHBAZ
SORGUN DÜŞÜNCE KULÜBÜ