Son günlerde haberleri izleyemiyorum, gazeteleri okuyamıyorum. Masum çocukların şehit oluşu veya açlıktan ölen mazlumların çaresizlikleri canımı acıtıyor, içimi yakıyor… Kan ve vahşet haberlerini izlerken, okurken yanaklarımdan aşağıya doğru süzülen yaşlara mani olmak mümkün olmuyor. Oysa biliyorum ki “Gözyaşı” son çare. Ama en azından ağlarım diyorum, ağlarım ve huzuru ararım gözyaşlarında… Hani derler ya “Seni serçenin gözyaşları kadar seviyorum” diye. Hepimiz biliriz; “Serçeler ağladıkları zaman ölürler”. Bende masumların öldürülüşünü izledikçe ölüyorum.
Biliyorum ki, Yahya (as) hiç bir günah işlemediği halde, ondan fazla ağlayan kimse olmamış, Yakub (as)’ın ağlaması da sadece Yusuf’un firakından dolayı değil dünyadaki ayrılığı ahirette de ayrılığına sebep olur, korkusuyla imiş. Nuh (as)’ın ismi Şakir idi, kendi haline çok ağladığı için o mübarek zata da “NUH” denilmiş.
Peygamber efendimiz Resulü Ekrem (sav) buyurmuştur ki: (Hz Müslim İbn Yesu’dan) “ Bir göz yaşarır ise, Allah o gözü taşıyan bedeni ateşe haram kılar. Yanağına bir damla akarsa, o yüze karalık ve horluk arız olmaz. Eğer ağlayan kimse acıdığı ümmetlerden bir ümmet için ağlarsa, o ümmet mağfiret olur. Gözyaşına değer yoktur ve onunla ateşten denizler söndürülür. (Ramuz el-Ehadis). Bu söz beni rahatlatıyor; ağlıyor, ağlıyor ağlıyorum…
Gözyaşı… Sağlıklı bir görüş için tahmin edilemeyecek kadar önemli olan gözyaşının, göz yüzeyini pürüzsüzleştirmek, kuruluğun vereceği hasarı engelleyerek göz yüzeyini nemlendirmek, korneaya oksijen ve diğer besinleri sağlamak, gözü bakterilerden ve enfeksiyonlardan korumak gibi önemli görevleri vardır. Bunun yanı sıra, en küçük bir teferruatın bile çok önemli olduğu bir bedende ruhunu misafir eden insanoğlu, gözyaşının gerçek fonksiyonundan haberdar mıdır acaba?
Gözyaşının her an gözümüzü ıslak tutan kısmı yanında, bir böcek veya toz kaçtığında gözümüzü yıkayacak kadar artan çeşidi ve çeşitli hislerle ağlandığında akıtılan gözyaşı arasında hem miktar, hem de terkip bakımından bazı farklar vardır. Bilhassa ağlamanın sebebine bağlı olarak (sevinç, üzüntü, stres, ilâhî aşk vs.) gözyaşının beden sağlığı ile birlikte ruhumuzu dinlendiren, bedenin üzerindeki stres yükünü azaltan ve böylece kalp sağlığımızı da koruyan bir yönü de vardır.
Gözyaşı manevi hayatın anahtarıdır.
Peygamber efendimiz, Resulü Ekrem (sav) buyurur:
— Bir ümmet içinde Allah için ağlayan bir kimse bulunursa, Allah’ü Teâla onun hürmetine, bütün ümmete rahmeti ile tecelli eder.
Enes İbni Malik (radıyallahu anh)’den rivayet edildiğine göre; Resulü Ekrem (sav) buyurur:
— Dökülen yaşlar sebebiyle ağaran ve zayıflayan bir gözü yakmasını Allah cehenneme haram kılar. Cehennem, Allah için yaş döken gözleri asla yakmaz. Allah için dökülen gözyaşlarının aktığı yüzler zillet ve sıkıntı yüzü görmez. Her iyi amelin mutlaka bir sevabı, bir karşılığı vardır. Allah için dökülen gözyaşlarının karşılığı ise cehennem alevini söndürmeleridir. Eğer bir milletin içinde, sırf Allah için ve Allah korkusundan gözyaşı döken bir tek kişi bulunursa, Allah bu bir kulun gözyaşları yüzü suyu hürmetine, o milletin bütün fertlerine merhamet eder.
Yeryüzünde yaşanan zulümler karşısında zannettiğimiz kadar çaresiz değiliz. Dua edelim ve gözyaşı dökelim… İçten, samimi, gönülden gelsin dualarımızın sesi, yüreğimizden süzülerek aksın göz pınarlarımızdan taşan yaşlar… Ve umalım ki, içimizde gerçekten samimi akan bir tek damla yaş sebep olsun zulümlerin bitmesine, yeryüzünün sevginin yüzü olmasına…
Prof. Dr. Hamdi TEMEL