Teker teker meraba dellerdi sağ ellerini galplerine gotürüp başlarını ağarek… Koy odalarının hoş geldin merabasıydı bu.
Misafir de her birine ayrı ayrı meraba derdi. Bu da hoş hoşbulduh merabasıydı.
Baş koşeye oturtup altına yün minder, sırtına yün yastıh goyduhları misafire ilk soruları; “İrahat mısın?” olurudu.
Gendileri yaşça guççükten böyüğa olacah şekilde yerden sekiye, eşikten baş koşeye doğru sıralanır, türlü türlü diz gırar, bağdaş gurar otururlardı.
Oturuşları, galhışları, susuşları, gonuşuşları, her hal ve hareketleri misafir ağırlamanın ete kemiğe bürünmüş haliydi.
İşledikleri toprak gibiydiler; sade ve cömert. Gozünün içine baharlardı misafirin, “bir arzusu bir istaği var mı?” diye.
Mevsime gore, vakte gore sufra gurarlardı. Mecimek çorbası, bulgur pilavı, tavuh, yuvarlama kofte, kelek turşusu, yoğurt, çalhama, guru fasülye, nohut, pahla, börek, gışısa arabaşı, datlılardan, sütlaç, sini, bahlava ne varısa ellerinde ikram edellerdi.
Ilıştırdıhları bardahlarda bol bol çay ikram edeller, sözü misafire bırahırlar az gonuşur çoh dinlerlerdi. Çaya ara verip söze sohbete gayfeyi de dahil edellerdi.
Onlar, Yaradan’ın hatırına yaradılanı seven bir medeniyetin evlatlarıydılar. Misafir ağırlamah onlar için insan sevgisinin bir tezahürüydü.
Adnan KORKMAZ
SORGUN DÜŞÜNCE KULÜBÜ
COCUKLUGUM VE ZAMAN ZAMAN MIRAHOR KOYUMUZDEKI ODALAR GÖZÜMÜN ÖNÜNE GELDİ.
KALEMINE SAGLIK DAYI