Sorgun’da Tuğla Ocakları

TUĞLA OCAKLARI  

Sorgun’dan Çıktım Yola adlı kitapta Prof. Dr. Rauf Yücel, Sorgun’daki tuğla ocakları ile ilgili olarak şunları anlatmaktadır:

“Son iki yaz tatilinde, çiftçilik yapan aileme yardım etmiştim. Lise ikiye geçtiğim 1956 yazında, artık 17 yaşındaydım, kuzu ve hindi palazı otlatacak çağı çoktan aşmıştım. Şimdi doğrudan para kazandıracak mevsimlik iş aramalı ve aile bütçemize katkı sağlamalıydım. Bu amaçla babam, akrabalarımızdan Abdullah Aksoy abinin tuğla ocağında çalışmak üzere bir iş ayarlamıştı.

Tuğla ocağı Yozgatyolu Mahallesi’nin batı tarafında, Eğriöz Çayı’nın kenarında, Yozgat’a giden şosenin sol tarafında bulunuyordu. Buradaki topraklar, tuğla yapımına elverişli, mil tabir edilen gayet güzel alüvyonlu topraklardı.

Ocakta, bir usta ile benim yaşıtım dört beş genç işçi çalışıyorduk. Sabah güneş doğarken yola çıkar, yarım saat kadar yürüdükten sonra ocağa ulaşırdım.

Bir gün önceden ustanın hazırladığı tuğla çamuru, tezgâha gelmeden önce bir kez daha karılarak yumuşatılır ve belli bir kıvama ulaşınca kalıplara konarak üzeri usta tarafından silinir, sonra kuruyacak yere taşınıp düzgünce yere serilirdi. Her kalıbın içinde üç tuğlalık çamur taşınırdı.

Biz genç işçilerin görevi, ustanın çamurla doldurup üzerini sildiği bu kalıpları taşımaktı.

Yevmiyemiz, o günün rayici ile 4,5 lira idi. Bu, ay sonunda yaklaşık elimize 130-135 lira geçecek demekti. Pazar tatili yoktu, aralıksız çalışırdık.

O sene Sorgun’da, TMO’nun yakınında ve yeni geçecek Sivas yolu kenarında yirmi kadar kooperatif evi yapılıyordu. Bizim ürettiğimiz tuğlalar, o evlerin yapımında kullanılıyordu.

Ayrıca, sinemacı berber Aram Usta’nın da bir tuğla ocağı vardı. O ocak, bizden 1 km. kadar daha yukarıdaydı. Bizim ocakta, Sorgun’un yerlisi Necip diye genç bir usta çalışıyordu. Necip ağır başlı, sakin bir gençti. Ama biz kalıpta çalışanlar, Aram Usta’nın ocağında görevli Avanoslu Aker Usta’yı istiyor ve bunu patronumuz Abdullah abiye duyuruyorduk. Aker Usta’nın çok cevval, çok renkli bir kişiliği olduğunu söylüyordu geçen yıl onunla çalışan kalıpçı arkadaşlar.

Aaa! Bir gün baktık, Abdullah abi müjdeyi verdi: “Yarından itibaren Aker bizim ocakta çalışacak.” Çok sevinmiştik bu habere. Gerçekten de Aker, ertesi günü bizim ocağa gelmiş ve çalışmaya başlamıştı. İşinin ehli bir gençti ve bizlerle hemen kaynaştı. Çok hızlı ve çok iştahla çalışıyordu.

Biz kalıpçılar onun hızına zor yetişiyorduk. Ondaki bu cevvaliyeti görünce, bizlere de bir gayret gelmişti. Abdullah abi, bu durumdan çok memnundu.

Hazırlanan günlük çamur işlenip bittiğinde, hep birlikte, yanı başımızdan akan Eğriöz Çayı’na dalar, günün yorgunluğunu çıkarırdık. Aker, çok da güzel yüzerdi. Yüzmeyi Avanos’tan geçen Kızılırmak’ta öğrendiğini söylerdi. Ayrıca Eğriöz boyunca uzanan söğüt dallarına tutunarak Tarzan numaraları yapar ve Tarzan gibi bağırırdı. Bizler de ona eşlik etmeye çalışırdık. İşyerimiz, artık keyifli ve mutlu bir gençlik kampına dönüşmüştü. Bu güzel günler hiç bitmesin istiyorduk.

Kuruyan tuğlalar, aralarına kat kat saman ve linyit kömürü dökülerek koca bir yığın halinde istif edilir ve yığma işi bitince, bir köşesinden yakılmaya başlanırdı. Ateş, giderek bütün öbeği sarar ve yaklaşık sekiz on gün boyunca için için yanan ocak tüm tuğlaları pişirirdi.

Ocaktan duman tütmesi kesilince, artık iyice yanıp bittiği kanısına varılır ve iki üç gün içinde soğumuş tuğlalar kamyonlara yüklenip satışa gönderilirdi.

Bir gün, özenle hazırlanıp yakılan ocak, iki üç gün sonra biz çalışıyorken, birdenbire orta yerinden yarılmış ve gürül gürül yıkılmıştı. Bunu gören patronumuz Abdullah abinin “Eyvah! Ocağım battı, ocağım battı!” diye yanan ocağa doğru koşmasını hiç unutamam. Kolay değildi, en az iki üç haftalık emek ve üretim heba olacak demekti. O yıkılan ocağı ve yarı yanmış tuğlaları sonradan ne yaptılar? Pek hatırlamıyorum.

KİREMİT

Sorgun’dan Çıktım Yola adlı kitapta Prof. Dr. Rauf Yücel, kiremit ile ilgili şunları anlatmaktadır:

“Sonbaharda Salih’in inşaatı tamamlanmak üzere idi. O mutlaka damını kiremitli çatı ile kapatmak istiyordu. Avanos’tan özel usta getirterek Bedir Baba tepesinin eteğinde, kiremit ocağı yaptırmış ve evinin çatısını bu kiremitlerle kapattırmıştı. O yıllarda mektep, cami, hükümet konağı ve belediye gibi resmi binaların dışında çatılı ev pek yoktu Sorgun’da.  Hemen hemen bütün evlerin damı toprakla örtülürdü.”

KERPİÇ 

(KERPİÇ: Pişmemiş, güneşte kuruyan ilkel tuğladır. Killi toprağa saman karıştırılarak suyla karılır, aktarılır. Çamur üzerinde çizmeyle ya da çıplak ayakla iyice gezilir, çiğnenir. Kıvamına geldiği anlaşılınca çamur bir müddet dinlendirilir. Dört gözlü tahta kalıplara kerpiç dökülür ve güneşte kurumaya terk edilir. Güneşte kuruyan kerpiçlerle köylerde, kasabalarda ev, ahır, samanlık gibi yapılar yapılır. (Ansiklopedik Yozgat Yerel Sözlük / Cihat Erol / Ema Yayıncılık)

Sorgun’dan Çıktım Yola adlı kitapta Prof. Dr. Rauf Yücel, kerpiç ile ilgili şunları anlatmaktadır:

“Geçen yıl ev yapılırken kullanılan kerpiç, ark boyunca, avludaki topraktan sağlanmış ve orada, arktan sulanabilen küçük bir bahçe alanı açılmıştı. Ahır ve samanlık için de aynı yerin devamından toprak alınarak kerpiç dökülmüş (yapılmış) ve bahçe daha da büyütülmüştü.”

“Halkın kara yapı dediği kerpiç ev ya da ahırlar, ısı yalıtımı bakımından mükemmeldi. Yazın serin, kışın da sıcak olurdu. Emine’nin taşındığı ahır evi de aynı durumdaydı. Duvarları “anaduvar” denilen çift sıra kerpiçle örülü, damı da yine en az 20-25 cm kalınlığında “pişirik” denilen toprakla kaplatılmıştı. Bu damların üzerleri, yoğun yağmurlarda akmaması için, 3-5 cm kalınlığında özel killi toprakla örtülür, loğ taşı (silindirik ağır bir taş) ile de pekiştirilirdi. Bu toprak suyu altına pek geçirmezdi. Kar yeni yağdığında ilk iş damın üzerindeki karları sıyırıp temizlemek olurdu. Eğer bu yapılmazsa, alttan vuran sıcaklık karları yavaş yavaş eritir ve damların akmasına yol açardı. Yağmur suları aksın diye damın eğimine göre bir kaç noktadan “çörten” denilen oluklar bırakılırdı.”

“Evlerin hemen tamamı kerpiç, ya da kerpiç taş karışımı doğal malzemeden yapılırdı. Bu doğal malzemenin ısı yalıtımı çok güzel ve bu evlerde oturmak çok sağlıklı olurdu. 1953 yılının Sorgun’unda, evlerin hemen hemen yüzde doksanının damları toprakla kaplı idi.” (Sorgun’dan Çıktım Yola / Anılarım / Prof. Dr. Rauf Yücel  / Sorgun Belediyesi Yayınları No: 10)

Adnan KORKMAZ

SORGUN DÜŞÜNCE KULÜBÜ

Author: yasin66
İsim: YASİN AĞAN