Sevgili hemşehrim Adnan Korkmaz, beni epey zamandır sıkıştırıp duruyordu, “Hocam Sorgun’a ilk traktör ne zaman geldi” diye. Yıl 1948 olmalı, dokuz yaşındaydım, hatırlıyorum. Bizim mahallenin doğu ucunda (Yukarı Evler) Maşatlar’ın yukarı kesimindeki kayalıkları aşınca, arazi tarıma elverişli düz bir alan halinde devam ederdi. O bölgeye sonradan devlet hastanesi yapılacaktı. İlk kez traktörü; o bölgede bulunan Kara Hasan’ın tarlasını sürmeye geldiğinde görmüştüm. Demir tekerlekleri olan kocaman bir araç idi. Motor sesini duyan mahallenin çocukları gibi, ben de oraya doğru koşmuştum. Traktörü süren kimdi, bilmiyordum? Ancak orada birçoğunu simaen tanıdığım Sorgun’un ahalisinden 30-40 kadar kişi, tarlanın kenarında toplanmışlar, traktörün pulluğu ile toprağın nasıl sürüldüğünü seyrediyorlardı. Aklımda kalan ilk izlenim, kocaman demirden arka tekerleklerin toprağa değen yüzeyinde, diş gibi kalın, yine demirden iri iri çıkıntılarının bulunması idi. Bu traktör kimindi, nereden getirtilmişti? O konuda hiç bir bilgim yoktu. Onu, bir daha da Sorgun’da hiç görmemiştim.
TARIMIN MAKİNELEŞMESİ:
Önce buhar makinesinin, sonra da patlamalı motorun icadı ile gelen, tarımda motorlu araç kullanımını, ilk kez 1892’de Amerika Birleşik Devletleri Lowa Eyaleti’nde bir demirci ustası olan John Froelich geliştirdi. Ticari amaçlı traktör kullanımı ise; C.W.Hart ve C.H.Parr tarafından yine Lowa’da üretilmeye başlandı ve Lowa’lı çiftçilerin hizmetine sunuldu.
Yirminci Yüzyıl’ın ilk 30 yılında, gelişmiş ülkelerin büyük ve modern çiftliklerinde kullanılan traktör, ancak ikinci Dünya Savaşı’ndan sonra, kırsal kesimlere de yavaş yavaş ulaşmaya başlamıştır. İlk kullanılan traktörlerin motorları benzinle çalışırken; giderek mazot, gazyağı ve LPG ile çalışan motorlar da kullanıldı ve traktörün pek çok aksamı, maksada uygun olarak daha da geliştirildi. İlk üretilen traktörler sadece arkasına takılan pulluk ya da çapalarla toprağı karıştırmak amacıyla kullanılırken(Resim 1), bugün artık toprağın işlenmesi, tohum yatağının hazırlanması, keza toprağın gübrelenmesi ve ilaçlanmasını aynı anda yapabilen bileşik donanımlı traktörler çiftçilerin hizmetine sunulmuştur(Resim 2). Böylece emek ve verimlilik en üst düzeye çıkarılmakta ve toprağın birden fazla geçişle sertleşip bozulması önlenmektedir.
Türkiye’de tarımın makineleşmesi, ancak 1950 yılından sonra yaygınlaşmaya başlamıştır. Kimi ders kitaplarında gördüğümüz, traktör süren fötr şapkalı Atatürk fotoğrafı, sanırım 1930’lu yıllarda Atatürk Orman Çiftliği’nde kullanılmak üzere numune olarak dışarıdan getirilen bir traktör üzerinde idi. 1950’li yıllara kadar ülkemizdeki toprakların hemen hemen tamamı, öküz ve atların gücü ile işlenirken, 1970’lere varıldığında, tarımda makineleşme oranı ancak %33’lere ulaşabilmiştir. Bunun başlıca nedeni; ülkemizdeki işletmelerin küçük oluşu ve sanayide tarım aletleri yapımına çok az yer verilmiş olması idi.
Ülkemizde tarım makinelerinin üretimi ve ithalatı devletin desteği ve gözetimi altında hız kazanmıştır. 1944 yılında kurulan Zirai Donatım Kurumu, Türk Traktör fabrikası, Tarım Bakanlığına bağlı Makine ve İkmal Dairesi, Tarım Kredi Kooperatifleri ve onların iştirakiyle geliştirilen Tarım Alet ve Makine Sanayii ve keza verdiği kredilerle çiftçiyi destekleyen T.C. Ziraat Bankası gibi kuruluşlar, 1970’lerden sonra Türk Tarımında gözle görülür gelişmelere yol açmıştır. Aynı zamanda özel sektörün de devreye girmesiyle bu gelişim daha geniş boyutlar kazanmıştır.
Yapılan istatistiksel çalışmalarda, 1952 yılında ülkemizde iki milyona yakın karasabana karşılık, 21.400 kadar traktör bulunmakta iken, 1992’de traktör sayısı 790 bine çıkmış, karasaban ise 440 binlere kadar gerilemiştir. Doğaldır ki, traktörün çıkamayacağı sarp arazilerde hâlâ, hayvanların çektiği karasaban ya da pulluk kullanılagelmektedir.
Yaptığım araştırma sonunda; ilk traktörün Sorgunlu çiftçilerle buluşması, Yozgat Valisi rahmetli İhsan Sabri Çağlayangil’in teşviki ile Dişli köyünün arazisi geniş çiftçilerinden Rıfat Öztürk (Rifat Çavuş) ve kardeşinin yarı iştiraki ve diğer yarısının da 13 köylünün katılımı ile sağlanan ortaklık sonucu olmuştur. 1949 yılında getirilen Amerikan malı Massey Ferguson marka, benzinle çalışan bir traktördür. Rifat Çavuş’un büyük oğlu, sınıf arkadaşım, Orman Mühendisi ve Başmüfettişi olan sevgili kardeşim Burhan Öztürk’ten aldığım bilgilere göre; bu traktör, iki yıl kadar düzenli çalıştırılmıştır. Traktör yedek parçasının çok güç bulunması ve giderek bakımının da zorlaşması nedeniyle ortaklar arasında huzursuzluk başlamış ve sonunda ortaklık dağılarak, traktör sadece Rifat Çavuşlarda kalmıştır. O yıllarda bir teneke benzinin (18 litre) fiyatı, 8 Türk Lirası imiş. Rifat Çavuş’un iki oğlu (Burhan ve Ünal) 1950’li yıllar boyunca, 2000 dönümlük arazilerini işlemek üzere, uzun süre bu traktörü kullanmışlardır. Sonraki yıllarda arazisi geniş olan çiftçiler tarafından, başka köylerde de traktör kullanımı görülmeye başlamıştır.
Şu anda yaşları 93 olan Hakkı Sağ ve Hasan Ekim ağabeylerden aldığım bilgilere göre; Sorgun merkezde kullanılan ilk traktörlerin, 1950’lerin ikinci yarısından sonra ortaya çıktığı anlaşılmaktadır. Bu traktörlerin; Bektaşlar, Kahveci Mehmet ve Berber Ali ve Miktatlar tarafından getirilip kullanıma sunulduğu ifade edilmiştir. Ben o yıllarda lise ve üniversite eğitimi nedeniyle Sorgun dışında bulunduğum için, merkezde kullanılan bu traktörlerin mevcudiyetini pek fark etmemişim. O nedenle de Sorgun merkezde traktör kullanımının ne zaman başladığı hakkında hafızamda hiç bir iz yoktu.
1960’lardan sonra, Sorgun ve çevre köylerinde traktör ve onun arkasına takılan römork kullanımı, oldukça yaygınlaşmış ve traktör römorku ile taşımacılık, önemli bir konuma yükselmiştir. Sorgun’un Perşembe Pazarı’na gelen köylüler, 1960’lı yıllara kadar kağnı, eşek, at ve at arabası ile pazara gelirlerken, sonraları giderek traktöre takılı römorklarla gelmeye başlamışlardır. Bu meyanda Hakkı Sağ abimizin şöyle bir anısı vardır:
“Sorgun’a 1951’de elektrik geldikten sonra, 1952’de Aram Usta ve Zekeriya abimin işlettiği sinema salonu açılmış ve halkın büyük ilgisini çekmeye başlamıştı. Hemen takip eden yıllarda Dişli köyündeki ilk traktör sahipleri, bazı akşamlarda köylülerinin kadın ve çocuklarını traktör römorkuna bindirip sinemaya getiriyorlardı. Çocukları filmi izlerken, traktör sürücüsü ile kimi erkekler de onları bizim kahvede (babası Ethem Sağ’ın kahvesi) beklerken, çay içip iskambil kâğıdı oynarlardı.”
Prof. Dr. Rauf Yücel
SORGUN DÜŞÜNCE KULÜBÜ
.