Yazar, 1930-1980 yılları arasında yazmaya çalıştım dediği bu eserini , 1988-1989 yıllarında Ayvalık’ta sistematik bir şekilde kaleme almış ve bu yazılar ilk kez Osman Hakan Kiracı tarafından Yozgat Gazetesi’nde yazı dizisi olarak yayınlanmıştır.
Daha sonra Abbas Sayar’ın 1999 yılında vefatından sonra aynı gazetede yazı dizisi tekrar yayınlanmış ve akabinde de Osman Hakan Kiracı tarafından bu yazı dizisi Abbas Sayar’ın oğlu Ahmet Güner Sayar’a teslim edilmiş ve kitaplaştırılarak 2007 yılında Ötüken Yayınları tarafından basılmış ve Türk Edebiyat tarihine kazandırılmıştır.
Yazar bu eserinde Yozgat’ın ve Yozgatlı’nın maddi dünyaya ve dünya gerçeklerine kapalı etkisiz duruşunun ardındaki duygulu ve sıcak iç alemine sahip insanlarını, Yozgat’ın iktisadi, siyasi ve tarihsel yapısını tarafsız bir gözle, gördüğü, bildiği, duyduğu ve yaşadığı ölçüde harmanlayarak son derece akıcı bir üslupla okuyucuya aktarmaktadır. Yazar’ın bu eserdeki en belirgin amacı, çok sevdiği Yozgat’ın geçmişine bir ışık tutmak ve Yozgatlı’nın ruhunda bir kıvılcım çakarak memleketini sahiplenmesini ve ataleti üzerinden atarak canlanmasını sağlamaktır.
Yazar, yazılarını kaleme aldığı dönemdeki hukuki ve siyasi engeller nedeniyle bildiği bazı gerçekleri yazmamış ya da yazamamış olup, buna rağmen Yozgat’ın ve Yozgatlı’nın geçmişinde bilinmeyen veya unutulmaya yüz tutmuş birçok tarihi gerçeği de kesitler halinde okuyucuyla buluşturmayı başarmıştır. Abbas Sayar bir tarihçi olmadığını, eleştiriye de açık olduğunu ‘Ben bir tarihçi değilim. Üç satır roman ve şiir yazarıyım. Ama ne yazık, bu iş benim gibi bir cahilin eline bırakılmıştır. Ve ne yazık, bu konuda söz sahibi bir kişi ortaya çıkmamaktadır…’ sözleriyle dile getirmektedir. Yazar bu sözleriyle, hem mükemmel bir tevazu sergilemekte, hem de Yozgat’ın tarihi ve kültürel mirasına sahip çıkılmadığını ve işin başa düştüğünü tatlı bir hicivle vurgulamaktadır.
Yazarın şifahi tarih anlatımında en çok faydalandığı kişilerden olan Nusret Efendi’nin hatıralarında yer alan 1917 Rusya Komünist İhtilali’nin ardından gazetelerde çıkan ‘Komünist’ kelimesini, Yozgatlı’ların ‘Kavm-i Nist’ (Olmayan Kavim) olarak algılaması ve olmayan bir kavmin nasıl ihtilal yaptığı hususundaki şaşkınlıkları ise,Yozgatlı’nın hem dışa kapalılığının hem de saflığının ve temizliğinin bir göstergesi olarak dudaklarımıza derin bir tebessüm yayılmasını sağlıyor. Eserde ayrıca 1920’deki Çapanoğlu isyanının ise Yozgat’a ve Yozgatlı’ya ne kadar ağır faturalar ödettiği üstü kapalı olarak izah ediliyor. Eserde az da olsa Sorgun’la ilgili kesitler de bulacaksınız.
Yozgat var, Yozgat’lı yok isimli bu kitabı okurken, yazarın Yozgatlı’ya getirdiği samimi eleştirilerinin bir çoğunu haklı bulurken, kimi zaman hepimizin aşina olduğu ince Yozgat’lı mizahıyla karşılaşıp gülümseyecek, kimi zaman da burnunuzun direğini sızlatacak kadar hüzün duyacaksınız. Dedemden dinlediklerimi ve aşina olduğum mekanları gözümün önüne getiren bu eseri seveceğinizden eminim. Hepinizin okumasını tavsiye ederim…
ALİ KAPLAN
SORGUN DÜŞÜNCE KULÜBÜ