Ailem ve kafilemiz ile birlikte Uhud dağında idik. Rehberimiz Uhud Savaşını, Uhud dağının eteklerinde sanki yaşıyormuşçasına anlatıyordu. Düşünün; yüzyıllar önce olmuş önemli bir savaşı, Kutsal Topraklarda “Çağrı” filmini de hatırlayarak gözlerimiz yaşlı dinliyorduk. “Düşman askerleri şu karşıda mevzilenmişler, Peygamber Efendimiz ve Ashabının ise savaş düzenlerini aldığı yer şurası” diye gösteriyordu. Dağın sol tarafına ise Peygamber Efendimizin emri ile 50 okçu yerleştirilmiş ve kesinlikle mevzilerinden çıkmamaları emri verilmiş. Hepimiz büyük bir hışım ile başlarımızı oraya döndürüp bakıyorduk, savaşın sonunu bilmemize rağmen sanki “Ah tarih ne olur bir değişsen” diyen bir hissiyat içerisindeydik.
Düşman ordusunun bozguna uğramaya başladığını anlatılıyordu. Artık ganimetler sahabelerin gözlerinin önünde idi, sevinç çığlıklarını bizde duyar gibiydik. Dağın sol tarafına tekrar başımızı döndürüyor rehberimiz, “Ne oldu ise o anda oldu” diyor. “Savaşı kazandık, hadi ganimet vakti” diyen bazı sahabeler, ganimet toplama telaşına düşüyorlardı. Ve o meşhur komutan, mevzilerin terk edildiğini gördüğü an arkadan atlıları ile hücum ederek sahabeleri şaşırtıyor ve savaş ne yazık ki zahiren sahabelerin aleyhlerine dönüyordu. Kalplerimizin sızladığı, “anlatma” dercesine hepimizin gözyaşlarının sel olduğu ana geliyordu sıra. “Hz Hamza, burada Yahşi tarafından şehit edildi” deyince artık kimse gözyaşlarını tutamıyordu, gözyaşlarımızı saklama derdinde de değildik artık. Akarsan ak gözyaşı!
Ahhh, Hz. Hamza… Tüm dünyanın ganimetleri toplansa bir Hamza eder mi? Ahhh, Uhud… Senin tüm toprağının her bir tozları altın olsa, bir Hamza’nın tozuna değer misin? Ey bu zamana kadar yağmış yağmurlar, topunuz bir Peygamber efendimizin “Hz. Hamza şehit” dendiği zaman akıttığı tek gözyaşına bedel olabilir misiniz?
Dünya malı ne lezzetli bir şey değil mi? Oysa bir dakika sonramızı bile bilmiyoruz. Mal biriktirme telaşı içindeyiz. Bu telaş ile kapı komşumuzun hatırını bile soramaz olmuşuz. Haram ve helaller karışmış, kimse kimseyi düşünmez olmuş. Müslüman Müslüman’a kıyar olmuş, birbirimizi hayır ile anmak yerine, beddualar havalarda uçuşur olmuş.
Oysa Cenabı Allah, Hucurât suresinde (49/12) “Ey iman edenler! Zannın çoğundan kaçının. Çünkü zannın bir kısmı günahtır. Birbirinizin kusurunu araştırmayın. Biriniz diğerinizi arkasından çekiştirmesin. Biriniz, ölmüş kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? İşte bundan tiksindiniz. O halde Allah’tan korkun. Şüphesiz Allah, tövbeyi çok kabul edendir, çok esirgeyicidir.” diye bizlere gıybet etmememizi emretmiş.
Ganimet, ne tatlı bir şey… Tabi ki helal ganimet kazanılmalı, bunda bir problem yok. Fakat tüm mesaimizi ona verirsek, önceliklerimizi unutursak, bu sefer Allah(c.c.) da bizi farklı imtihan eder.
Uhud savaşından sonra tüm sahabeler ders almışlardı ve bir daha Peygamber Efendimizin sözünden dışarı çıkmayarak tüm dünyaya İslamiyet’in güzel ve insani özelliğini yaydılar
Ümit ediyorum ki, şu anki halimizde Uhud savaşından çok dersler çıkaracağımız çok şeyler var. Hepimizin kendimize çeki düzen verme zamanı geldi de geçiyor bile. Özlem ile beklediğimiz, “Cennet asa baharımız” gelecek. Ah be Uhud! Canımı çok acıttın, halada acıtıyorsun. Fakat biliyorum ki bir musibet bin nasihatten iyidir…
O da olmaz ise Allah Resûlünün dediği gibi deriz “İstemez misin ya Ömer, dünya onların, âhiret de bizim olsun!”
Prof. Dr. Hamdi TEMEL