Bir 5 yıl geçti. Nasıl geçtiğini anlamadan gidiyor zaman. Şirinevler’de başlayan bu oluşum, ne badireler atlattı. Ve biz zor olanı başardık arkadaşlar.
Bir grup Sorgun’lu olarak hiçbir menfaat gözetmeden, hiçbir gizli hesap yapmadan geldik buraya kadar. Ne kadar ihtiyacımız varmış meğer. Hepimiz o kadar yalnızlaşmışız ki ve bir o kadar da yalnızlaştırılmaya karşı haykırmak istemişiz ki buraya kadar geldik.
Bizi buraya getiren etken sanırım “önce kendimiz” demek oldu. Yaşarsak kendimizi doğru şekilde, öğrenir bizden başkaları… Öğretmek ve kurtarmak olmadı önceliğimiz. Öğrendikçe yaşar, yaşadıkça hisseder, hissettikçe farkına varmadan öğretmiş oluruz.
Bu oluşum doğru sorularla başladı. Sorumuz ise “neden bu toprakların insanları bir araya gelmekte zorlanıyorlar?” idi. Bu soru bizi harekete geçirdi. Ortada modern dünyanın değeri(!) olmadan insan paydası altında bir araya gelmekti ihtiyacımız.
Her kahvaltımız onun için bizim arka bahçemiz oldu. Bahçemiz hem rahatlattı bizi, hem de geleceğe umutla bakmamızı sağladı.
Bilirsiniz, bahçede insan toprakla uğraşır. Ektiği tohuma bir anlam katar. Geleceğini düşünür. Nasıl meyve verdiğini hayal eder. Onun için ne yapması gerektiğini hep sorgular. Doğru zamanda doğru hamleyi yapmak ister. Evine döndüğünde sadece beden yorgunluğu vardır üzerinde. Onu da kısa bir dinlenmeyle halleder. Ruh dinginliğine sağladığı katkı ise hiç tartışılmaz.
İşte bizimde arka bahçemiz oldu her Cumartesi günleri. Herkes modern dünyadaki rolünü geride bırakarak kendi gerçeğiyle birlikte oldu. Herkes için rahatlama alanıydı. Çünkü herkes biliyordu ki, modern dünya bizi bize bırakmıyor. Hayalini kuramadıklarımızı zorunlu bir ihtiyaç olarak dayatıyor bize. Onu elde etmek zorunda kaldığımız için de kendimize hep sorar olduk: “Ben bu muyum?”
Sevgili dostlar, Sorgunlu olmaya dair sorduğumuz sorular aslında kendimize sorduğumuz sorulardı. Beş yıl kendimiz olmaya çalıştık. Öğretilen yanlış tutumları aşmaya çalıştık. Kendimiz oldukça ötekilerin ezberlerini de bozduk elhamdülillah. Çünkü ötekileri bağlayan şey, başka hesaplardı. Ama bizi bağlayan şey ise kendimiz idi. Kendimiz olduğumuz için yakalamamız gereken bir zaman ve mekân yoktu. Nereye yetişecektik ki? Yetişmemiz gereken tek yer kendi benliğimizdi.
Burası kürsüleri olan bir akademi olmayacak belki. Ama her bir üyesinin yaşamla kurduğu bağ ile etrafına ışık saçan bireylerin geliştiği ve geliştirdiği bir yer olacak.
Hiçbir ideoloji bu yapıyı bozamaz. Çünkü burada ortak bir ideolojiyi bulamazlar. Dedik ya paydamız sadece insan olmaktır.
Sevgili dostlar, en zor virajı geçtiğimizi düşünüyorum. Çünkü aracımız sağlam. Yolcularımız ise birbirinden kaliteli insanlar. Hepsi birer kaptan ve aynı zamanda hepsi birer yolcu olabiliyorlar. Çünkü onlar hayatı sorgulayanlar…
Rabbim bu hareketin onuncu yılında bu yazıda sadece “beşleri” “on” olarak değiştirmeyi nasip etsin.
RECEP DAĞDEMİR
SORGUN DÜŞÜNCE KULÜBÜ