Eğitim-öğretim, insan yaşamı boyunca her alanda sürdürülmesi gereken sürecin adıdır. Eğitim-öğretim, hem resmi hem sivil kurumlar aracılığıyla verilir. Eğitim-öğretimde hedefleri devlet belirler. Bu hedefler doğrultusunda eğitim ve öğretimin daha iyi yürümesi için öğretmen yetiştirir, binalar inşa eder, gerekli araç gereçleri temin eder.
Eğitim-öğretimin içinde bulunduğu durum dünya gerçeklerinden bağımsız düşünülemez. İnsan, doğumuyla başlayan ve ölümüne kadar devam eden sürekli bir değişim ve gelişim halindedir. İnsan, hem fizyolojik, hem de psikolojik yönden değişir ve gelişir. İnsanın yaratılış gayesi de, yaratılış gayesine uygun olarak, kendini sürekli geliştirip olgunlaştırmaktır.
Eğitim, bir iletişim ve etkileşim sürecidir. Yaşarken hepimiz hem eğitiyor hem de eğitiliyoruz. Aynı zamanda hem öğretiyor hem de öğreniyoruz. Bir insan hangi toplumda dünyaya gözlerini açarsa o toplumun eğitim şartlarına göre yetişir.
Eğitim, aynı zamanda insanın dünya kültür mirasından mümkün olan en iyi payı almasıdır. Geçmiş ile gelecek arasında uyumlu bir köprü kurmak, sahip olduğumuz kültürün muhtevasını aktarmak, gençlere yeni anlayışlar kazandırmak, Türk toplumunun gelişmesi için elverişli ortamlar oluşturmak eğitim ve öğretimin görevidir.
Kültür ile eğitim öğretim arasında sağlam bir bağ bulunur. Kendi kültürünü oluşturmayan, bu kültürü yeni neslin her türlü katkısıyla besleyemeyen, özenti ve taklitten öteye gitmeyen bir eğitim sisteminde, insana yön vermek oldukça zordur. Geçmişten devraldığımız her türlü mirasa yeni katkılar, yeni anlayışlar ilave etmek zorunlu bir görevdir.
Eğitim sistemi üzerinde yapılan değişiklikler, eğitimi yapboz tahtası haline getirdi. Eğitim sistemi üzerinde oynama, Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşu ile başladı. Tekke, zaviye, medrese, mektep gibi kurumlar kapatıldı. Batı’daki uygulamalar örnek alınarak yeni eğitim kurumları açıldı. Harf devrimi yapıldı. Bir gecede alfabenin değişmesiyle bütün miras reddedildi. Bu sayede eğitim öğretime büyük darbe vuruldu. Tarihimizden, kültürümüzden gelenek ve göreneklerimizden büyük kopmalar oldu. Gençlerimiz geçmişte yazılmış bir eseri okuduğu zaman anlayamaz hale geldi.
Günümüzde eğitim-öğretimi etkileyen en önemli konulardan biri de, belirlenen hedeflerden ve rollerden uzaklaşılması olmuştur. Eğitim-öğretim, milli ve dini kimliğini kaybetmiştir. Yabancı dille eğitim sorunlarımızdan biri olmuştur. Burada sorun, yabancı dil öğrenmeye karşı gelmek değildir. Yabancı dili eğitim-öğretim dili yapmaktır.
Milli Eğitim, yapboz tahtası gibi her yıl sistem üzerinde oynama yapmaktadır. Bu da ayrı bir sorundur.
Disiplin yönetmeliği, liseye geçiş sınavları, üniversiteye giriş sınavları, müfredat, seçmeli derslerin sayısı ve konuları, sınıf geçme kriterlerinin değişmesi, genel devamsızlık süresinin değişmesi, okulların isimleri ve niteliğinin değişmesi, ehliyetsiz kişilerin test usulü yöntemiyle yönetici olarak atanması gibi birçok problem sıralayabiliriz. İşte bunun sonucunda; okumayan, düşünmeyen, araştırmayan önyargıyla eleştiren, Türkçeyi etkili ve doğru kullanamayan, yani iyi iletişim kuramayan, kendi küçük problemlerini dahi çözemeyen, bilgi teknolojilerini yanlış kullanan bir gençlikle karşı karşıyayız. Böylelikle en büyük hazinemiz gençliğin niteliksiz yetişmesine yardımcı oluyoruz.
Bilgi verme metodları temelde yanlışlarla dolu. Metinlerin ezberletilmesi, araştırma yapmadan hazır bilgiye ulaşılması, kitap okuma alışkanlığı kazandırılamaması, sadece çoktan seçmeli sorularla öğrenciye not verilmesi, uygulamalı derslerde hayattan kopuk ders işlenmesi, öğrencilerin niteliksiz yetişmesine sebep olmaktadır. Öğrencilerin zamanlarını değerlendireceği alternatif eğitim, spor, eğlence, dinlenme merkezleri yeterli değildir. Öğrencilerimiz anaokulundan itibaren sınav stresiyle yetiştiği için, bu tür aktiviteleri hep ertelemek zorunda kalmaktadırlar.
Bu noktada, eğitim ve öğretimin önemli bir amacını anlamak gerekir. Yetişmekte olan yeni nesillere en doru bilgiyi vermek, öğrenciyi bilinçlendirmek, öğrencinin hayata bakış açılarını geliştirmek önem kazanmaktadır. Tabi, bu arada her şeyi devletten beklemek te doğru değildir. Sivil toplum kuruluşları ve özel sektör de projeler üretmeli ve devlet kurumlarına her türlü yardımı yapmalıdır.
Toplumun mozaik yapısını göz önünde bulundurarak, ideolojik görüşleri bir kenara bırakıp, tolumun bütününe eşit yaklaşan, en doğru bilgiyi en uygun zamanda veren, aklını ve becerilerini iyi kullanan nesiller yetiştiren bir eğitim sistemi istiyorsak, elimizi taşın altına koymamız gerekir.
Nuri KAYA
SORGUN DÜŞÜNCE KULÜBÜ