Türkiye’de Eğitim Sorunları

Eğitim bir neslin yetişmesinde en belirleyici faktördür. Kuşkusuz, eğitim denince ilk önce akla okulda verilen eğitim gelse de anne, baba, kardeş, öğretmen, yaşanılan çevre vb. birçok şey eğitimde etkilidir.

Özellikle Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerde, eğitim denince akla ilk önce okulun gelmesi normal karşılanmalıdır. Çünkü okul, aileye göre eğitimde daha standart ölçülere sahiptir. Her ebeveynin kişisel eğitim düzeyi, kültür ve maddi seviyesi, çocuklarına vereceği eğitimde belirleyici olmakla birlikte, standardizasyonu iyi sağlanmış ve temelinde çok farklılık bulunmayan eğitim sistemi, az gelişmiş ya da gelişmekte olan ülkelerde aileden alınamayan eğitimin de bütünleştirici rolünü oluşturmaktadır.

Peki, ülkemiz de gerçekten eğitim standart ölçülere sahip midir ve okul, aileden alınamayan eğitimin bütünleştirici rolünü gerçekleştirebilmekte midir?

Bu soruya verilecek cevap kısaca: “Hayır!”. Çünkü bilimsel çalışmalardan ziyade kendi hayat tecrübelerimiz bile bu soruya hayır dememiz için yeterli.

80 ve öncesi kuşak eğitiminde göz çarpan sorunlar, hiç şüphesiz kalabalık sınıflar, ihtiyacı karşılamayan okul binaları, eğitim araç gereçlerinin yetersizliği, öğretmenlerin eğitim düzeyi, siyasilerin eğitim politikaları vb. birçok hususlardı.

İlkokulda yetmiş kişilik sınıfta okumuştum ve sabahçı-öğlenci diye ikili bir ayrım vardı. Şimdi hala var. Bu iki hususun (kalabalık sınıf ve ikili öğrenim)  en temel nedeni yetersiz okul ve az sayıdaki sınıflardı. İyi bir eğitim sisteminde sabahçı ve öğlenci nedir Allah aşkına? Hava kararır, minik bedenler akşam akşam eve dönerdik. Tabi bunun bir diğer sonucu olarak da sabahçılara 6–7 saat verilecek dersler öğlen grubu öğrenciler gelecek diye 5 saat verilirdi.

Kara tahta ve tebeşir, deney malzemelerinin azlığı ise eğitimde görselliğin yerini kanımca ezbere bırakan en büyük etkendi.

Bir gün fen kitabında yazan ve soğanın zarlarını incelememizi belirten bir deney vardı. Kitaptan görünüyordu bir şeyler ama kafamda bir türlü şekillenmiyordu. Deneyi yapmayı teklif ettik öğretmene. Ama maalesef soğanı bulduk mikroskobu bulamamıştık. Ya da mikroskobun camı kırıktı. Bu basit bir deney için karşılaştığımız bir sorundu. Zira büyük çaplı hiçbir deneyi yapamadık eğitim dönemimde. Örneğin, alkolün kaynama sıcaklığı, basınç vb. birçok deneye hiç şahit olamadım. Sürekli evde görebileceğimiz suyun kaynama sıcaklığı, buhar, yağın erimesi vb. terimlerle öğretmenlerimiz olayları zihinlerimizde görselleştirirdi.

Bunun bir sonucu olarak tezim şu ki; eğitim malzemelerinin yetersiz olması, öğrencilerin fen (fizik, kimya, biyoloji) derslerinin zayıf olmasına, bu sebeple sözel derslere yoğunlaşmalarına ve bunun bir sonucu olarak ta Anadolu’da çok sayıda sözelci yetişmesine neden olmaktadır.

Mali yetersizlik şu an bile okulların sırtındaki en büyük yük. Ben ilkokulda hiçbir zaman sabuna şahit olmadım. Ne sabunluğumuz vardı ne sabun. Hatta sabun lükstü, çoğu zaman su bile olmazdı!

Siyaset mekanizmasının en kolay malzemelerinden biri de şüphesiz eğitim ve sınav sistemidir. Bir dönemler dört yıllık fakültelerden mezun olan herkesin öğretmen olarak atanması, sınav siteminde her hükümet döneminde yapılan değişiklikler, bunun en güzel örneğidir.

Ders kitapları ve kaynaklarda yaşanan sorunlar, kütüphane eksiklikleri, ezberci eğitim vb. birçok sorun daha sayılabilir.

Eğitimin her aşamasında olan sorunlar, tabii ki beraberinde özel okullar ve dershaneciliği getirmiştir.

Bugün, devlet payından eğitime ayrılan bütçe kadar ailelerin de eğitime ayırdığı küçümsenemeyecek bir bütçe bulunmaktadır.

Yani Türk eğitim sisteminin, eğitimde fırsat eşitliğini sunan bir yapısı bulunmamaktadır. Devlet okullarının eğitim sisteminde bile dağlar kadar fark bulunmaktadır. Anayasada herkes eğitim alma hakkına sahipse de, herkes eşit eğitim alamamaktadır.

Belki şu anda internet, tabletler, görsellerle desteklenen bir eğitim mevcut. Ancak hala eğitim sistemimiz sınav baskısı oluşturan ve ezberci eğitimin ötesine geçememektedir. Okullarda ve ailede anlamaya dönük olmayan, sınav kazanma psikolojisinin ötesine geçmeyen robot tarzı öğrenci yetiştirilmektedir. Ve herkes bir şekilde sınav amaçlı eğitime katkı sağlamaktadır.

Sonuç olarak standart olmayan bir eğitim sistemi, değişik tip ve karakterlerde nesil yetişmesine neden olmaktadır. Okuma alışkanlığı bulunmayan bir millet olmamız, kitap okumaktan ve araştırmaktan hazzetmememiz; ilkokuldan tutun üniversiteye kadar araştırmayı önermeyen, “ders konularını ezberle ve dersi geç!” mantığına dayanan eğitim sistemimizin doğal bir sonucudur.

Eğitimde köklü değişiklikler yapılması şarttır. Bu ancak eğitimin siyaset üstü tartışılması ve eğitimin siyaset malzemesi olarak kullanılmaması ile mümkündür. Her ile bir üniversite yapmak kadar üniversiteden mezun olanların istihdamı, mezun olanların ahlakı, bilime katkısı da önemlidir.

Bugün Almanya’nın bir üniversitesinde alınan patentlerin sayısı ülkemizin bütün üniversitelerinin aldığı patent sayısından fazladır. Sırf sınava dayalı, dershane ve özel okula gebe kalmış bir eğitim sisteminden daha fazla da bir şey beklenemez zaten. Dershane ve özel okul kavramı devletin eğitim sisteminin zafiyetlerinin bir sonucudur. Devlet, eğitim sisteminde yüksek standartları sağlamadığı sürece, dershaneler kapansa da, özel eğitim adı altında, özel hocalarla dersler alınmaya devam edilecektir. Temel hedef dershanelere, özel okullara ve özel hocalara fırsat vermeyecek, kaliteli devlet eğitim sistemini sağlamak olmalıdır. Eğitim sisteminin temelinde yatan sorunlar dikkatlice ve profesyonelce irdelenmelidir.  İşte o zaman, Anayasa’da yazan eşitlik, fırsat eşitliği ile kendini bütünleyecek ve ana işlevini yerine getirecektir. 

 

Şahin BOZOK

SORGUN DÜŞÜNCE KULÜBÜ

Author: Yönetici