İlkel dönemler sonrası nüfusun artması ve sosyal becerilerin gelişmesi ile birlikte toplumsal yapılar ortaya çıkmaya başlamıştır. Toplumsal yapılar ise yeni ihtiyaçları ortaya çıkarmıştır. Neticede, ortak hizmetlerin yerine getirilmesi, ihtiyaçların karşılanması, diğer toplumlarla ilişkilerin düzenlenmesi ve dışarıdan gelecek tehlikelere karşı korunma gibi gereksinimlerin yerine getirilebilmesi için bugün “Devlet” dediğimiz tarzda bir organizasyona ihtiyaç duyulmuştur.
Herkes takdir eder ki; “Hak” önemli ve kutsal bir kavramdır. Kur’an-ı Kerim’de türevleriyle birlikte 285 ayette geçmektedir. ALLAH’ın en başta gelen isimlerinden biri “Hak”tır.
Devlet organizasyonunun görevlerinden en önemlisi, toplumu oluşturan bireylerin ve kurumların “Hak”larını korumaktır. Hak’kın korunmasının temel aracı ise “Hukuk”tur.
Toplumun bireylerinin ya da devletin vatandaşlarının haklarının birbirlerine karşı korunması yanında, zaman içerisinde devlet yapısının aldığı şekil itibariyle, bu hakların bizatihi vatandaşlara hizmet için var olan devlet yapısına karşı da korunması ihtiyacı ortaya çıkmıştır.
Devlet yapısının 3 temel fonksiyonu bulunmaktadır. “Yasama”, “Yürütme” ve “Yargı”. Yasama, devletin işleyişine ilişkin kuralları belirleyecek; Yürütme, bu kurallar çerçevesinde devleti oluşturan toplumun ihtiyaçlarını karşılamak ve standartlarını yükseltmek için çalışacak; Yargı ise bu süreçte bireylerin ve kurumların “Hak”larını hem birbirlerine karşı, hem de devletin bizatihi kendisine karşı koruyup muhafaza edecektir.
Hak’kın korunabilmesinin temel aracı Hukuk’tur demiştik. Hukuk’un olmazsa olmazı ise “Adalet”tir. Hak’kın doğru şekilde tecellisi için; hukuk siteminin adil, yani her kişiye, her kuruma karşı eşit şekilde muamele etmesi ve zamanında tecelli etmesi gerekmektedir. (Haksız yere darağacına giden bir masum indinde, son saate yetişen adalet hükmünün değeri nedir?)
İşte bunun başarılabilmesi için yüzyıllardır yaşanan tecrübe sonucunda ulaşılan nihai sonuç, devlet mekanizması içinde Yasama, Yürütme ve Yargı erklerinin birbirinden bağımsız olmasının gerekliliğidir. Yargı sisteminin kişi ve kurumların haklarını olması gerektiği şekilde koruyabilmesi için tarafsız olması, hiçbir erk veya kurumun etkisi altında kalmaması gerekmektedir. Bunun yanında, evrensel hukuk ilkelerinin kabulü ve uygulaması ve daha da önemlisi hakimlerin vicdanı hakkın adil olarak tecellisinin temel şartlarıdır.
Bütün bunların doğru ve sistematik şekilde bulunmadığı toplumlarda huzur olmaz. Hakkının gasp edildiğini düşünenler, hukuk sisteminin bireyler ya da kurumlar arasında ayırımcılık yaptığına, haklarını korumadığına kanaat getirenler, incinirler, kırılırlar ve içten içe kızarlar. Toplum yozlaşır. Hukuk’un adil olmadığı toplumlarda hakkı korunmayanlar haklarını kendileri aramaya başlar. Sevgi, saygı ve barış ortamı bozulur ve daha ötesinde ise anarşi doğar.
Adalet dağıtması, hakkı koruması gereken hukuk siteminin bu işlevini yerine getiremediği bir toplumda, vicdanlar kanamaya başlar ve şu fani dünyada bundan daha kötü bir şey yoktur. (İradene hakim ol, fakat vicdanına esir ol. Aristo)
Hakkın tecelli edemediği, adil bir hukuk sistemi olmayan bir toplumun sağlıklı bir şekilde gelişmesi mümkün değildir. Adaletin olmadığı yerde huzur olmaz, huzurun olmadığı yerde motivasyon olmaz ve de istikrar olmaz. Bunların olmadığı yerde ise refah olmaz.
İster isen mülk-i hüsn abad ola dad eyle kim
Padişehler dad ile mülkini abad eyledi
(Güzellikler ülkesinin bayındır olmasını istiyorsan adil ol; çünkü padişahlar adaletle ülkelerini bayındır edebilmişlerdir.)
Hoca Dehhani (XIII.yy)
Huzurlu bir yaşamın temelinde adalet vardır. Sosyal yaşamdaki adaletin Fizik’teki karşılığı “denge”dir. Dengenin bozulduğu yerde düzenden bahsedemeyiz.
Adaletin hakim olduğu ve herkesin yüce dinimizin emrettiği şekilde, yaptıkları her işte adaleti ana ilke edindikleri bir dünya, hepimizin en büyük arzusudur.
Bir vakte erdi ki bizim günümüz
Yiğit belli değil, mert belli değil
Herkes yarasına derman arıyor
Deva belli değil, dert belli değil
Adalet kalmadı, hep zulüm doldu
Geçti şu baharın gülleri soldu
Dünyanın gidişi acayip oldu
Koyun belli değil, kurt belli değil
Ruhsati
Adalet kavramı ve hükmedildiğinde adaletle hükmedilmesi, pek çok Kur’an ayetinde açıklanmış, tavsiye ve emredilmiştir. (NİSÂ – 58: Allah size, mutlaka emanetleri ehli olanlara vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emreder. Allah size ne kadar güzel öğütler veriyor! Şüphesiz Allah her şeyi işitici, her şeyi görücüdür.)
Hakkı ve hukuku gözeterek herhangi bir konuda hüküm verileceği zaman adil ve tarafsız olunması, yakınları aleyhine dahi olsa, adaletten sapılmaması, insanların aldatılmaması ve aralarında ayırım yapılmaması, yetimin, öksüzün malının gözetilmesi, olay ve durumlara menfaat açısından değil doğruluk ve adalet açısından yaklaşılması, iyi bir Müslümanın, iyi bir insanın temel yaklaşımı olmak zorundadır.
Hatip SORGUN
SORGUN DÜŞÜNCE KULÜBÜ