Kaderin Yazıldığı Topraklar: Sorgun

Sevda öyle müşkül ki onu çeken bilir. Bu sözü alıp başucuma koydum. Ondan sonra düşündüm dünümü, yarınımı. Hele Gülsüm’ün onca baskıya, talipliye, dayatmaya rağmen sevdiğine kaçması ile son buluyor ya roman, az bir şey orada ferahladı yüreğim. Değilse 500 sayfa ilmek ilmek çile okudum, gayret okudum. Varmak için şu görünen ufka dair.

Bilirsiniz; “insan, zaman, mekân” bir araya gelince Arafat olurmuş. Sonun bitip, sonsuzluğun başladığı o an.

İnsanın yaradanına iltica ettiği, aciz, muhtaç ve ümitvar olarak teslim olduğu o an.

İnsanın insanlar arasındaki varlığının son bulup sonsuzluğa adım attığı o an.

O an için yaşar insan.

Rauf Yücel’in, o an için yaşadığımız, doğup büyüdüğümüz şehre dair insan hikayelerini en sahici, en yalın, en sade biçimde anlatan “İĞDELER SOKAĞI” adlı romanına dair söylediklerim. Zira İğdeler Sokağında bulduk kaderimizin yazıldığı toprakların hikayesini. Her ne kadar sonu vuslata ermiş bir sevda anlatılıyor olsa da yazar, yaşadıklarını yani kaderini yazmış. Kaderinin yeşerip büyüdüğü toprakları adeta sözle resmetmiş.

Bizim oraların insanı işte; en çok kendine mahcup, yakasına küskün, hatıralarına kırgın… 

Herkesin bildiği ama kimsenin demek istemediği yaşadıkları dile gelmiş adeta…

Omuzunuza bir yük biner daha siz yürümeye başlamadan. Sorsan buluttan hafif amma dağdan ağır.

Gurbet çeker, hasret çeker, gençliğin gider kime ne diyeceksin. Kader bu.

Hayalleriniz gerçeğin ırgatı olmuştur. Yevmiyesi bir umut, süresi ömürdür. Yine de gözyaşlarınızı soğan acısına katıp ağlamalısın. Başkaları gülsün diye.  

Sanmayınız ki bu roman acı bir bozlak, dertli bir uzun hava, ya da ağıt veya naat. Kaderin yazıldığı bir hakikat. İşte böyle memleketin ahvalini filme almış sanki yazar, muhtemel mürekkebi anılarından dolmuş!

Yazılmış her bir sayfa bu toprağın insan hakikatlerine dair. O gerçekler arasından süzülüp anlattığı topraklardan ilk profesör olan bir adamın ardında bıraktıklarımı, anılarımı, unutamadıklarımı ne sayarsanız sayın bilmeyenin yazamayacağı, okuyanın iç geçirip pay çıkaracağı, yaşı ben ve benden büyüklerin içerisinde kendisini bulacağı bulacağı bir tarihsel tarif. Değilse bu kadar esaslı olamazdı. 

Roman bir yolculukla, haksızlığa uğramış çaresiz bir adamın kaderine kaçışı ile başlıyor. Sırrını Muşallim köyünün köhne kalesine hapseden, acılarını yüreğine gömen bir adamın hayata tutunmak için verdiği mücadele ile başlayıp sevdasına direnen gözünü budaktan sakınmayan bir körpe yüreğin son gülüşü ile bitiyor.  

Tüm sayfalara iğde ağaçlarının kokusu sinmiş. Ama bunu sonunda anlıyor insan. Ekmeğini büyütmek, ailesini daha iyi şartlarda geçindirmek için gurbete düşen, kendisi yaban ellerde eşi ailesi memlekette yol gözleyen, umut besleyen, göz yaşı ve hayal ile yollara düşen hayatlar var içinde…

Bundan 70 yıl öncesinde Sorgun’un, Yozgat’ın sosyal hayatı, okulları, kamu yönetimleri yolları evleri, ekonomileri, üretimleri o gün yaşadıkları var içinde…

Günlük kullanımda deyim, atasözü, ölçü birimi gibi herkesçe anlaşılan ama bu günlerde unutulmuş terimler, tanımlar, betimlemeler var içinde…

Gelenekler görenekler yazılmış; hatırın, hatıratın, hayatı oluşturan her bir karenin resmi var içinde…

Aydın BARAN

SORGUN DÜŞÜNCE KULÜBÜ

Author: yasin66
İsim: YASİN AĞAN