Sorgun’un Alcı köyünde 1903 yılında doğar. Annesinin adı Hesna, babasının adı Halil İbrahim’dir. Ailenin tek çocuğu olarak büyür. Köyünde üç yıllık iptidai mektebe başlayıp ilkokulu Yozgat’ta tamamlar. Daha sonra Konya Muallim Mektebinde yatılı olarak okuyarak Cumhuriyetin ilk yıllarında öğretmen olur. Askerliğini yedek subay olarak yapar, bir süre köylerde öğretmen olarak çalışır. Varlıklı bir ağanın tek erkek evladı olduğu için öğretmenlikten ayrılıp çiftçiliğe başlar.
Bir süre sonra Demokrat Parti’nin İç Anadolu kurucuları arasına katılır ve CHP’yi hicveden şiirler yazar. Bu nedenle kısa bir süre sonra hapse atılan Kasım Kazancıklıoğlu’nun yolu Sorgun hapishanesinde yatan Osman Bölükbaşı ile kesişir ve orada yakın dost olurlar. Hapisten çıktıktan sonra tüm İç Anadolu’yu köy köy Bölükbaşı ile birlikte dolaşırlar. Bu dönemde Demokrat Parti’den milletvekili adayı olursa da seçilemez. Çocuklarını okutmak için önce Sorgun’a sonra Yozgat’a geçer ve Bayındırlık Müdürlüğünde yeniden kamu görevine başlar. 1971’de emekli olduktan sonra Ankara’ya yerleşir ve 26 Aralık 1976’da orada vefat eder.
Vasiyeti üzerine mezar taşına yaşamını özetleyen şu dörtlük yazılır:
Ahiydi, derbederdi
Hayatı hep kederdi
Dipsiz işler peşinde,
Yeldi, yeldi keperdi. (*)
(*) Kepermek: Atlar için kullanılan aşırı yorgunluk ve bitkinlik hali demektir.
Kasım Kazancıklıoğlu çok güçlü bir şairdir. Duygulu ve içinden nasıl geliyorsa öyle yazar. Hem hece hem aruz veznini ustalıkla kullanır. Şiirlerinde lirizm ve öğreticilik ön plana çıkar. Koşma tarzında şiirleri olduğu gibi, uzun manzumeleri de vardır. Hemen her konuda şiir yazmıştır. Aşk, doğa sevgisi, hicivler, günlük yaşantıdan kesitler… Velhasıl her şey onun şiirine konu olmuştur.
Bir Cumhuriyet Bayramında Kazancıklıoğlu hapistir. Hapishanenin koğuşundan Sorgun Belediye binası gözükmektedir. Burada yanan lüks lambasının aydınlığında içeride ziyafet verildiği görülür. Kendi tutsaklığına hüzünlenen şairimiz, hemen kağıdı kalemi eline alır ve şiir yazar. Bu şiiri nöbetçi jandarma ile belediye başkanına gönderir. Cumhuriyet savcısı Salih Demirel de oradadır, şiiri okur ve jandarmaya “Kasım Bey’i buraya getirin. Hastalanmış, doktor bey tedavi edecek” diyerek emir verir. O geceki ziyafet Kasım Bey’in de katılımı ile sabaha kadar sürer. Şiir şöyledir:
Sayın Mehmet Akyol reis-i belde
Bir el mızrap tutar, öbür el telde
Talihim mahsustur kuvvet yok elde
Ne yazık kaderim karadır Akyol
Bugün kara bağrım yaradır Akyol.
Bir zamanlar biz de konar göçerdik
Arkları atlardık köprü geçerdik
Ne yazık kaderim karadır Akyol
Bugün kara bağrım yaradır Akyol.
Yirmi dokuz Ekim şenlik sesi var
Herkesin bir gün bir hevesi var
Kasım’ım bugün de gam tasası var
Ne yazık ki kaderim karadır Akyol
Bugün kara bağrım yaradır Akyol.
Dostları arasında “şairlerin sultanı” lakabıyla anılan şairimizin ne yazık ki basılı bir şiir kitabı olmamıştır. Dilerim şair olan kızı Birsen Koca ve torunları onun şiirlerini derler ve kitap haline getirirler.
Şimdi bu güçlü şairimizin aklımda kalan şiirlerinden kısa örnekler vereyim. Sanırım yıl 1949’un sonları olmalı. CHP’nin o günkü durumunu “Heyelan Var” şiiriyle yansıtır:
Kulağıma geliyor uğultular derinden
Koca bir dağ kopuyor ayrılıyor yerinden.
Bu dağ öyle bir dağ ki göklere değer başı
Felek pençe vurursa göklerde eğer başı.
Hakkın ağır yumruğu dağın beynine indi
Dağdan ağır bir kuvvet kopunca dağı yendi.
İlahi sarsılışla çatladı zelzeleden
Hala bırakmıyorlar dağlılar dağı neden?
Hala eteklerinde sürüler dolaşıyor
Hala yaylalarında göçer evli yaşıyor.
Hala yalçın yamaçlar yankıdan ses veriyor
Hala zümrüt fundalar gönde heves veriyor.
Hala farkında değil kaydığının dağ bile
Ne yazık ki kalmamış tutacak bir bağ bile.
Dağlıların dilinde bin sinir bin yalan var
Sağ olun aldanmayın Vallahi heyelan var!
Şairimiz Ege’de bir yerlerde öğretmendir. Gördüğü bu güzel hiç hayalinden çıkmaz:
Sarı saçlar dağınık, kol açık ilik sökük
Görünce meftun oldum diz çöktüm boynum bükük.
Yalvardım ağladım da şive gel güldürmedi
Ne sevip hayat verdi ne vurup öldürmedi.
Dağdan dağa dolaştım omzumda bu yükle
Ferhat gibi kayalar parçaladım külünkle.
Şirin’e kavuşmak mı o benden uzak gezdi
Dağları devirdiği külünk beynime ezdi.
Asumanı kapladı hayali hüsn-ü kızın
Birdenbire karardı yüzü parlak yıldızın.
Ay bile utancından kaçtı ufku yararak
Güneş dahi geç doğdu vaktinden kızararak.
Sevgilimin hayali
Yaramaz laubali
Şems-i kamer yıldızının
Sende kaldı vebali.
Bu denli lirik ve güçlü dizeler yazan Kazancıklıoğlu yeri geldiğinde muarızına iğnesini batırmaktan kaçınmaz. Şairimiz uzun süre köyde yaptığı öğretmenliğe artık şehirde devam etmek istemektedir. Ancak sicil katibi “İt Osman” lakaplı zat onun istediğini bir türlü valinin önüne getirmez. Bakalım onun için ne yazmıştır:
Giyinmiş kuşanmış ipekli ya simli ya
Kelle kulak yerinde kuyruğu biçimli ya
Bu ismi ben takmadım ezelden isimli ya
Çoban kimse haylasın davara Kasım geldi.
Onun vecize şeklindeki şu dörtlüğünü onu tanıyan hemen herkes bilir:
Baş olanlar övünmesin
Ne gelirse başa gelir
Diz toprağa yaslanır da
Baş düşerse taşa gelir.
Ben rahmetli Kasım amcayı çok yakından tanırdım. Orta ile uzun boy arası esmer yüzlü gösterişli bir adamdı. Daima başına fötr bir şapka takardı. Babamın iyi arkadaşıydı. Onun pek çok şiiri eski Türkçe ile babamın cep defterlerinde yazılıydı. Oğullarından Erdal ve Halil İbrahim Yozgat Lisesi’nde sınıf arkadaşım olmuşlardı. Büyük oğlu Günaydın, benim çocukluğumda yetişkin bir delikanlıydı. Biraz atak ve uçarı bir yapıya sahipti. Günaydın bir gün huysuz atlara binerek Sorgun Pazarı’na gider. Yolda susamıştır, attan iner pınardan su içer; ama sonra at bir türlü onu üzerine bindirmez. O da çok sinirlenir yedeğine aldığı atı getirip pazarda bir eşek ile değişir. Bunun üzerine babası, aşağıya bir dörtlüğünü aldığım “Trampa” adlı şiiri yazar:
Atın kişnemesinden eşek üstün ses verir,
Bu sesten hoşlanana elbette heves verir,
Bir ata iki eşek değişir, herkes verir,
Amma böyle başa baş değişmek bir kar mıdır?
Hesabını bilmeyen senin gibi var mıdır?
Sorgun’dan yetişen çok önemli bir şair Kasım Kazancıklıoğlu. Bence üzerine mutlaka akademik çalışmalar yapılmalı ruhu şad, mekanı cennet olsun.
Prof. Dr. Rauf YÜCEL
Kaynak : Durali Doğan Yozgat Şair ve Yazarlar ansiklopedisi (2005).