SDK Ekim ayı toplantısı idi sanırım, Adnan Korkmaz ağabeyimizin “bu eseri de sen incelersin” diye bana verdiği şiir kitabını aldığım gün, önce tebessüm belirdi ister istemez yüzümde zira şair hakkında okuduğum ilk bilgi “Karalık Köyünde doğan” diye başlıyordu. Köyümüzle arasında sadece biriki tepenin olduğu bu kadar yakın bir köyde doğmuş olması çok sıcak geldi, hakkında yazılan yüksek lisans tezi ve şiirlerine göz attığımda yüzümde bir soğuk burukluk oluştu ne yalan söyleyeyim küçük bir coğrafyada bu kadar iç içe yaşarken ne kadar habersiz ve ne kadar kayıtsız kaldığımızın soğukluğu ve hüznü idi bu.
“İlim ilim bilmektir, ilim kendin bilmektir; sen kendin bilmezsin, bu nice okumaktır”. Yunus’un bu sözü geldi istemsizce aklıma. Biz kendimizi bilmiyorduk; bizi, bizden olanı, bizim olanı bilmiyorduk. Dünya klasikleri, büyük ve prestijli edebi eserler peşinden mi koşuyorduk acaba? Hemen yanı başımızda yaşayan aşıklarımızı, gönül dostlarını, ozanları, şairleri tanımıyorduk daha. Yani biz kendimizi bilmez iken bu nice okumaktı bunca yıldır?
Eserden ziyade şairin incelenmesi ve herkesin yakından tanınması sağlanmalı idi belki de… İncelemede hem şairi biraz daha tanıtarak hem de eserinden örnekler vererek eşit ağırlıklı bir akış oluşturmaya çalışacağım.

Gazi Üniversitesi, Türk Halk Edebiyatı Bilim Dalı yüksek lisans tezi olarak hayatını, şiirlerini ve sanatını inceleyen Murat Tekinsoy, Aşık İsmail Özbek ile ilgili; “1 Ocak 1957 yılında Sorgun’un Karalık köyünde dünyaya geldi, 7 çocuklu bir ailenin en büyük çocuğudur, köyde tarım alanlarının yetersizliği ve geçim sağlayacak kadar hayvanlarının olmaması nedeni ile geçimini köyde sağlayamayacağını düşünen babası 1972 yılında Sorgun’a göç etmiştir” diye belirtmektedir.
Genç yaşından itibaren, fırıncılıktan inşaatçılığa bir çok farklı işte çalıştıktan sonra iki buçuk yılda Almanya’da gurbeti yaşamıştır. Milliyetçi, muhafazakar tarafı ile vatan hasreti bir olup ağır basınca tekrar Sorgun’a dönmüştür. Sorgun’da inşaatlarda çalışmış, daha sonra eski fırıncılık deneyiminin yardımı ile belediye fırınında işçi olarak çalışmaya başlamış, fırın kapanınca da Sorgun mezbahane sinde işçi olarak çalışmaya devam etmiştir.
Genç yaşlarından itibaren Hak aşığı bir ozan olarak şiirlerini söylemiş ve yazmış, yerel ve ulusal (TRT, Ses, Karadeniz Kral, RTV 66 gibi) bir çok kanalda şiirleri söylenirken bazı yerel ve ulusal dergilerde de (Ankara Alternatif Sanat, Hizmet İş Sendikası Dergileri, Tercüman Gazetesi Avrupa baskısı, Sılam, Yozgat İleri Gazetesi gibi) şiirleri yayınlanmıştır. Şairin “Rahmet Esintileri” ve “Gönül Ummanı” isimlerinde iki eseri vardır. Aşık İsmail’inde öncülük ettiği ve aşıklık geleneğini devam ettirmek için Ankara Aşıklar Derneği tüzüğünü alarak SOYAŞAD isminde 2004 yılında Sorgun Yazarlar ve Şairler Derneğini kurmuşlar; ancak bazı anlaşmazlıklar sonrasında bir grup ozan ayrılarak 2006 yılında SOYDER (Sorgun Ozanlar ve Yazarlar Derneği)’ni kurmuşlardır.
Gönül Ummanı isimli şiir kitabının ilk baskısı Ağustos 2002 yılında yapıldı, kitabın giriş sayfasında Sorgun Belediye Başkanı Yılmaz Kılıçarslan Aşık İsmail’i şöyle anlatıyor: “Sana hangi benzetmeyi yapsak, seni milletimize mal olmuş, kadirşinas halkımızın gönlüne, belleğine işlemiş, yer tutmuş hangi ozanımıza nispet etsek, benzerlikler bulsak sen hepsine yakışırsın.”

Kul Haki, 89 şiirden oluşan bu şiir kitabındaki şiirlerinde vatan sevgisi, hasret, manevi değerler, yakın çevresi ve arkadaşlarını konu edindiği güncel hayattan kesitler sunan şiirler ve aşık atışmalarını konu almıştır. “Duyan Değiliz” isimli şiiri ile ülkemize oynanan oyunlara dikkat çekmeye çalışırken dönemin güncel meselesi olan başörtüsü ile ilgili uygulama için “ Başörtüye Hitaben” isimli şiirini kaleme almıştır. Güncel hayatında saz aldığı bir esnafa dahi şiiri ile serzenişte bulunmuş ve “Abdullah” ismindeki şirini yazmıştır. İkinci dörtlüğüne baktığımızda aldığı saz için ettiği sitemi görmekteyiz:
“Pazarlıksız bana bağladın sazı,
Para için yaptın hatırı nazı,
Verdiğin sazdan değilim razı,
Al sazı kurtulam ulan Abdullah.”
Şiir kitabında Yozgat’a duyduğu özlem ve sevgiyi “Yozgat’ım”, “Bozok”, “Yozgat Evliyaları” isimli şiirlerinde dile getirirken, kendi köyüne hatta Sorgun Dutluk Parkı’na bile şiir yazacak kadar ilgili ve yüreği milli duygularla doludur.
“Bozok” şiirinden:
Bahar gelip çayır, çimen olunca,
Miski amber kokar güller Bozok
Karıncalar şükür eder Mevla’ya
Tevhide bağlanır dillerin Bozok.
Kalmaz, biter ilk baharda elemin
Sefa dolu, huzur dolu alemin
Şakir Ergin, Halil İpek kalemin,
Mevla’ya açılır ellerin Bozok.
Gönül bahçesinde ağlar aşıklar,
Hak söyler kalbini dağlar aşıklar,
Umman denizinde çağlar aşıklar,
Tüm kullara uyar hallerin Bozok.
Büyük evliyalar erenler yurdu,
Hızırı duayla temeli kurdu,
Yoz adını horlayanlar bulurdu
Hu esmasın söyler yellerin Bozok.
Kemteriyim sende huzur duyarım,
Senin ile ulu emre uyarım,
Seni sevmeyeni buruk sayarım
Ol Celil’e gider yolların Bozok.
İlahi aşk, peygamber efendimize duyduğu sevgi ve aşkı ise “Hu Çeker”, “Desin Allah Adını”, “Aşık’ıyım”,” Mevla’ya Mevla’ya” “ YaRab” isimli şiirleri ile işlemiştir.
“Yarab” isimli şirinden:
Hikmetine akıl ermez sır ermez,
Kaza bela gelir gözle görülmez,
Kader insandadır görüp bilinmez,
Yurdumu karalı eyleme yarab.
Toprağa can verdin türlü meyveler,
Her dalında bin bir çiçeğin eyler,
Kul olan halini bil sana söyler,
Bağrımı yaralı eyleme yarab.
Aşık Kul Hakiyim derim ya medet,
Bu dünyada ölüm olmalı ibret,
Sana inanmayan bulur mu saadet,
Günahım sıralı eyleme yarab.
Şiir kitabının sonuna ise özellikle ilçedeki diğer aşıklarla atışmalarından kesitler almıştır. Aşık edebiyatında “atışma” ya da farklı bir ifade ile “deyişme” aşıkların karşılıklı şiir söylemeleridir. Bu bazen söz ile bazen saz eşliğinde olmaktadır.
Atışmaları ise Aşık Nurani, Hacı Yiğit, Aşık İhsan Şaşar, Erozan ile aralarında olmuştur.
Aşık Nurani’ye kitabında iki farklı şiirle özellikle değinmiştir. “Nuraniye” isimli şiirinde:
Nasihat ettim ben Nurani’ye
Ne söylesem de söze gelmedi,
Şeytan vesvesesi dolmuş hediye,
Nasıl diyeyim ki köze gelmedi.
Bu şiirinde Nuraniye adeta kızgınlıkla hitap ederken daha sonraki dönemlerde Nurani’nin Hakkın rahmetine kavuşması sonrasında “Üçe Düştük” şiiri ile dostuna olan özlem ve sevgisini dile getirmiştir.
Dört gönül eri vardı,
Üçe düştük kardeşim,
Acel vurdu sarardı
Üçe düştük kardeşim.
Aldı götürdü hüda,
Nurani etti veda,
Ebedi bir uykuda,
Üçe düştük kardeşim.
Abdullah, Hacı kardeş,
Söylemek acı kardeş,
Ağlarız bacı, kardeş,
Üçe düştük kardeşim.
Şiir kitabın sonunda aşıklığın en önemli icralarından olan diğer aşıklar ile atışmalarını yazmıştır.
Aşık İsmail ile Hacı Yiğid atışmasından:
Aşık İsmail:
Aşık demek arif demek,
Ehli kamil konuşalım,
İlim irfan gerek kula
Bu amaçta yarışalım
Hacı Yiğid:
Aşık demek hakka varmak
Nurlu kalple varışalım,
İman lazım insanlara,
Biz İslam’la karışalım.
Aşık İsmail:
Benlikten kalarak uzak,
Sinsice kurmayıp tuzak,
Fayda vermez figan fizak,
Gönüllerle barışalım.
Erozan ile Aşık İsmail’in bir atışmasında bir birilerine sert dille meydan okudukları atışmalarından:
Aşık İsmail:
Bura aşıklar meydanı
Güreşecek halın var mı
Durali bey çıkmaz arka
Tutunacak dalın var mı
Erozan:
Benim ile bu meydanda
Atışacak halın var mı
Ceryanın yok bitmiş şarjın
Dayanacak halın var mı
Aşık İsmail:
Saz elinde koşup yeten
Borazan misali öten
Vücut şişman karnın çeten
Yüklenecek salın var mı
Erozan:
Şuna bakın hele şuna
Geçirmiş meydanı ele
Senin yerin sulu kule
Parmağında zilinde var mı
Aşık İsmail:
Her tarafa açar zarar
Burnu ile toprak yarar
Yayılmaya bitki arar
Yemek için çilin var mı
Erozan:
Diyorsun ki karnın çeten
İftira etmeye utan
Seni gidi bükte yatan
Erozan’a dilin var mı.
Aşık İsmail, Sorgun’umuz için aşıklık geleneğinin en önemli temsilcilerinden birisi. “Allah hayırlı uzun ömürler versin ve kültürel değerlerimize değer katmaya devam etsin” temennisi ile yazıma son veriyorum.
Salih ŞAHAN
SORGUN DÜŞÜNCE KULÜBÜ