Küfürü Hayatımızdan Çıkarabilsek…

Uzun bir tatil döneminden sonra futbol heyecanımız başladı. Bütün takımlar ve fanatikleri yeni sezona hazır gibiler. Ben de aslında futbol izlemesini seviyorum. Doğrusu, evimde canlı maçları izleyecek bir ortamım yok, vaktimde yok zaten, bazen özetleri izleyebiliyorum, bazen de ertesi günkü gazetelere veya internet sayfalarına bir göz atıyorum, özellikle de şampiyonluğa oynayan ilk üç takımı iyi takip ederim. Tabi ki koyu bir Fenerbahçeliyim. “Neden Fenerbahçe” diye soracak olursanız, çok da zor bir soru ile karşılaşmadım derim. İlkokul öğrencisi iken çok sevdiğim bir arkadaşım sormuştu: “Bir düşman geldiği zaman, “Bahçeye mi, Saraya mı yoksa taşın arkasına mı saklanırsın?” Ben de o birinci sınıfın verdiği safiyane duygularla “Bahçeye!” demiştim ve o gün bu gündür, Fenerbahçeliyim. Kaç sefer maçına gittin derseniz; “Söylemesi ayıp ama bir defa gittim”, derim. Bu kadar da fanatiğim yani. Ama Fenerbahçe’nin şuan ki bütün oyuncularını bilirim, tekniklerini, gölcülerini ve güzel ahlaklılarını da… Bütün eski meşhur oyuncularını da takip eder, ne yaptıklarını bilirim…

Bu yaz, amatör ligde oynayan yeğenime maçına ne zaman çağıracağını sorduğumda: “Ağabey ya çok küfür var!” diye serzenişte bulunduğunu gördüm, ne kadar üzüldüm inanamazsınız.

Sahi nedir bu küfür? Neden insanlar kendilerine küfür edildiği zaman kanlı bıçaklı olurlar da, karşısındakine çok rahat küfür edebilirler. Maçları izliyoruz, taraftara döndükleri anda, hiç tanımadıkları futbolculara geçmişlerinden başlayıp, geleceklerine kadar sövüyorlar. Kim onlara bu hakkı verdi ki? “Kendimize söylenmesini istemediğimiz bir şeyi başkasına da söylememeliyiz” düsturunu kendimize ne yazık ki şiar edememişiz.

Aslında çok üzülüyorum.  Çocuklar ile birlikte maça gitsem, avazımız çıktığı kadar tatlı tatlı bağırsak, içimizdeki enerjiyi stadyumlarda bıraksak, ama rakip takım gol attığı zaman da; “Ne estetikti, tebrikler!” diyebilsek… Maç sonunda da hep birlikte stadyumu terk etsek, bir sonraki maç ta; “sıra bizde, eksiklerimizi gidereceğiz ve sizi yeneceğiz” diye şakalaşsak…

Dünyada fanatizm önlenemez boyuta gelmeye başladı, oysa futbol, Dünya Barışı’na katkı yapması gereken araçlardan bir tanesi. Yeni insanlar ile tanışmak, yeni kültürleri öğrenmek, belki de hayatımız da hiç gitmeyeceğimiz ülkelerin adlarını ezberlemek, o takımın şehrinin isimlerini hatıralarımızın bir köşesine saklamak… Oğlumdan biliyorum; “Babacığım ben Barcelona takımını tutuyorum” diyordu, Messi formasını bulana kadar bir hal olmuştum. Barcelona ismi ile İspanya hakkında bayağı bir bilgi sahibi olmuştu oğlum. Bu da futbolun güzelliklerinden idi…

Futbol Ligi başladı, tabi ki ben yine Fenerbahçe’min şampiyon olmasını istiyorum. Ama daha iyi bir takım çıkarsa, alnının akı ile şampiyon olursa tebrik etmesini de bilirim. Ağır tahkirler karşısında futbolcuların düştüğü zorlukları da biliyorum. Ama hep futbolculardan fedakârlık bekliyoruz, tabi ki de bekleyeceğiz. Ancak seyircinin de güzel ahlaklı olması gerekiyor, futbolculara küfür etmesi hakkını da kimse vermemiş onlara. Temiz bir sayfa açarak sadece futbolu konuşacağımız bir yıl diyorum…

 

Prof. Dr. Hamdi TEMEL

 

 

Author: Yönetici