Emekli öğretmen yazar Yusuf Karakaya’nın Yozgat köylerindeki köy odalarını anlattığı “Ayakta Kalan Köy Odaları” adlı kitapta anlatılanlar, bir yangında yanan köy tandırına yakılan ağıta benziyor.
Geçmiş zaman, bizim oraların köylüklerinden birinde bir hanenin tandırında yangın çıkmış. Yangın tandırı kül hoşaf etmiş. Tandırdan geriye is, duman ve yıkıntıdan başka hiçbir şey kalmamış. Yangını çaresizce seyreden hane sahibi, gözlerinden yağmur gibi yaş akıtarak başlamış ağıt yakmaya : “Tandır yandı yanmasına ya elek yanmayaydı…/ Tandır yandı yanmasına ya oklava yanmayaydı…/Tandır yandı yanmasına ya evrağaç yanmayaydı…” Yüreği nasıl yandıysa tandırla alakalı ne var ne yok tek tek sayıp ardına “yanmayaydı” diye ekleyerek ağıtını sürdürmüş.
Yusuf Karakaya Hoca, beş altı yıl boyunca binlerce kilometre yol çiğneyerek gittiği dört yüze yakın köyde tespit ettiği, bir yangından arta kalır gibi kalan mahzun seksen köy odasını dışıyla, içiyle, işleviyle, bir ağıt gibi yüreğe işleyen hüzünle anlatmış. Anlattıklarına onlarca fotoğraf eklemiş. Ayrı bir başlık açarak odaları, tarihçesini ve köy odaları yarenliklerini de anlatmış.
Dışını anlatmış odaların; “Toprak yapı, yazlık, kışlık, çorak toprak, loğ taşı, çörten, serpenek, binek taşı, atlık, develik, arpalık…” diyerek.
İçini anlatmış odaların; “Kiriş, direk, hezen, kırma tavan, tavan göbeği, ocak, odun, tezek, kerme, saçgı, ocak taşı, yüklük, gömme dolap, mum sekisi, tahtalı, şerbetlik, bardaklık, ayakkabılık, tüfeklik, heybelik, çam su bardağı, ibrik, leğen, sahan, meydan sinisi, çıra, ilikmen, idare, gaz lambası, lüks, fener, mum, kahve kutusu, kahve el değirmeni, cezve…” diyerek.
İşlevini anlatmış odaların; “Misafir ağırlama, düğünde nişanda cenazede bir araya gelme, sohbet, din-diyanet, örf-adet, öğrenme, ziyanlık kesme, çeyiz yazma, kitap okuma, eğlence, oyun, şaka, yarenlik…” diyerek.
Bir cümleyle söylersek, Yusuf Karakaya Hoca tıpkı tandıra yakılan ağıttaki gibi anlatmış köy odalarını; ilgili her şeyiyle tek tek ve hüzünle…
Adnan Korkmaz
SORGUN DÜŞÜNCE KULÜBÜ