Şehir medeniyetin doğduğu yerdir. Dolayısıyla şehirli insan medenidir. Lakin, millet olarak bu gerçeğe uzunca bir zamandır sırtımızı dönmüş durumdayız. Şehirlerimiz kültür ve medeniyetin doğduğu değil tüketildiği yerler haline geldi. Ortaya kayda değer bir şey koyamadığımız gibi, halen yüzyılların mirasını yemekle meşgulüz. Kültür ve geleneğimizin devamlılığını sağlayacak dinamiklerimizle pek barışık değiliz.
Şehirleri, medeniyetleri inşan eden elbette insandır. O halde yaşadığımız tıkanıklığın arkasındaki sorun da insandır. Zihin dünyası tahrip olmuş, kendine yabancılaşmış, hırslarının ve çıkarlarının esiri olmuş, bencil, paylaşmayan, sadece tüketmeye odaklanmış ve toplum adına yeni değer üretebilme kabiliyetini yitirmiş bir insan topluluğuna sahibiz. Bireycilik bu kadar baskın olmuşsa kollektif bilinçten bahsetmek mümkün olmaz. Bu şartlarda ortak bir kültürün gelişmesi beklemek de hayalcilikten öteye geçmez.
Çevremiz her geçen gün şehirde yaşamanın gerektirdiği şartlardan bihaber, yaşadığı şehri tarihi ve kültürel boyutuyla tanımayan, şehre hiçbir katkı sunmayan, başkasına saygı duymayan, toplumdaki diğer bireylerin hak ve hukukunu umursamayan, birlikte yaşama bilinci gelişmemiş, temizlik ve çevre duyarlılığı zayıf, sürekli olarak daha fazla şeye sahip olma tutkusuyla gözü başka bir şey görmeyen insanlarla doluyor maalesef.
Bu tablonun kısa zamanda olumlu bir seyir kazanması beklenmediği gibi, şartların daha da olumsuzlaşacağına dair güçlü göstergeler var. Buradan hareketle, Sorgun Düşünce Kulübü olarak bu ay bu önemli meseleyi gündeme almayı kararlaştırdık.
SORGUN DÜŞÜNCE KULÜBÜ