Merhum Aram Terziyan “Aram Usta” diye anılırdı… Sorgun’a ilk sinemayı ve gazete bayiliğini getiren kişiydi… Orta boylu, güleç yüzlü, esas mesleği berberlikti… Sorgun’un eşraf takımı ve memurlar Aram Usta’ya tıraş olurlardı. Aynı zamanda diş çekmekte mahir ellere sahipti… Sinemanın afişi Hanbaşı mahallesinin çarşıya giriş sol yanında ki, elektrik direğine dayanırdı… Kasabaya elektrik geldikten sonra, lambalar, idareler raflara kaldırıldı… Bizim evin elektriği dahil, hemen hemen Hanbaşı mahallesinin elektrik bağlama işini Molla Pehli’nin Abdullah’ın oğlu, Coşkun İşcan yapmıştı. Bize maliyeti 110 Lira olmuştu… Ceryan geldi diye tüm hanelerin yüzü gülmüştü!
Aram Usta ileri görüşlü birisi olarak Sorgun’a sinemayı getirmişti. Biz çocuklar her film geldiğinde gidecek paramız olmadığından, Aram Usta buna da bir çare bulmakta gecikmedi. 10 helke su taşıyan, olmazsa 20 sitil su getiren bedava sinemaya giriyordu. Sinemanın yanındaki geniş avlulu evin tam yanındaki büyük kazanlara suyu boşaltıp, tahta sandalyelerde yerimizi alırdık. En hoşumuza giden filimler Efe türleriydi. “Yedi Dağın Efesi, Çakırcalı Mehmet Efe, Efelerin Efesi, Yörük Ali Efe vs.” Çocuk aklı! Film bitince evlere döner, sabah çoğumuzun başında efe bağlaması boyun atkısı sallanırdı… Kimimiz efenin kendisi, kimimiz zeybeği olur, film kahramanlarıyla özdeşleşirdik. Bir hafta falan efe oyunları oynardık. Ertesi hafta, Ayhan Işık, Turan Seyfioğlu, Bülent Ufuk, Orhan Günşıray, Turgut Özatay, Fikret Hakan’ın başrollerinde olduğu filmlerin baş aktörüne özenir, onları taklit etmeye çalışırdık. Hiçbir arkadaş Erol Taş, Ahmet Tarık Tekçe olmak istemezdi. Onlar hep kötü adam rollerindeydiler çünkü. Arkadaşlarla aramızda rolleri paylaşırdık. Birisi Ayhan Işık’sa, diğeri Suphi Kaner, Sami Hazinses veya Ali Şen olurdu.
İstanbul’un bazı uyanıkları, Anadolu çocuklarının artist olma heveslerini sezinleyip, gazetelere ilan vermişlerdi: “Filmlerde oynayabilirsiniz! Fotoğraf ve 20 Lira ……. adresine gönderin. Sizi İstanbul’a Yeşilçam’a çağıracağız!” Çoğumuz Gara Nuruş’un damadı Mehmet abinin fotoğrafçı dükkanını yol etmeye başladık. 20 lira denkleştirip gönderiyorduk. Kimimiz yumurta karşılığı, kimimiz tereyağı karşılığı artistik fotoğraf çektiriyorduk. Yeşilçam’dan ilk çağrı bakkal Nihat’a gelmiş. Nihat abinin çarşıda yürüyüşü bile değişmişti. Kollarını aça aça ağır adımlarla dükkanda pirinç tartarken müşteriye, Ayşecik’i kaçıran Ahmet Tarık Tekçe’yi yakalamış edalarıyla bakmalar… Sonrasında duyduk, Yeşilçam’da çaycı olmuş, Ayhan Işık abimize film sahnesinin birinde çay vermiş. Görüp göremeyeceği tek rol de o olmuş.
Hani ya “Geçmiş zaman olur ki, hayali cihan değer.” Zamanla bendeniz de öykülerimle ve gazeteci olmamla Yeşilçam’ın ünlüleriyle, arkadaş, dost olmuştum. Başta rahmetli Ayhan Işık, Fikret Hakan, Öztürk Serengil vs. çoğuyla da röportajlar yapmıştım. Nereden nereye…
***
Aram Usta’nın sinemasının locası da vardı. Oraya genelde bayanlar ve çocuklar alınırdı. Sinemanın salonu haremlik, selamlıktı. Girişte sağ yan bayanlar, sol yan erkeklere ayrılmış, orta yer de çıtalarla ayrılmıştı. Bir defasında, Yeşilyurt İlkokulu öğretmenlerinden bir bayan öğretmen, eşiyle birlikte erkekler tarafında filim seyretti diye günlerce konuşulup, dedikodusu yapılmıştı…
Bizlere ilk gazete okuma alışkanlığını aşılayan, sinema seyrettiren Aram Usta; toprağın bol olsun!
Salim TAŞCI