Düşünce: “Dış dünyanın insan zihnine yansıması, Uzay ve zamanın ötesinde, öznenin dışında, kendiliğinden var olan, duyularla değil, yalnızca ruhen algılanabilen asıl gerçeklik, mütalaa, fikir, mülahaza, ide, idea, gibi kavramlar” diye tanımlanmaktadır.
Descartes ‘düşünüyorum öyleyse varım’ der. Aristoteles’e göre insanı hayvandan ayıran esas düşüncedir. Kant’a göre düşünmek yargılamaktır. Locke, düşünmeyi ruhun kendi üstüne yönelerek kendi işlemleri hakkında bilgi edinmesi olarak görür.
Dünyamız, yaşantımız gün geçtikçe karmaşık bir hal alıyor. Biz insanoğlu da bu karmaşık yaşam içerisinde hep birşeylere yetişmeye çalışıyoruz. Sürekli bir koşturmaca içindeyiz. Sürekli olarak meşgulüz. Bu sebeple de düşünme yetimizi gün geçtikçe kaybediyoruz. Her geçen gün daha az düşünüyoruz. Yaşam tarzımız sanki bizlerin daha az düşünmesini sağlamaya yönelik olarak kurgulanmış.
İnsanoğlu, yukarıdaki tanımda da verildiği gibi, önce dış dünyayı zihnine yansıtır. Sonra çevresinde olup biten, algıladığı konular hakkında, sahip olduğu bilginin de katkısıyla muhakeme etmeye başlar. Çevresinde, yaşadığı Dünya’da, toplumda olup biteni muhakeme eden, analizini yapan insan doğru ile yanlışı, haklı ile haksızı, faydalı ile zararlıyı, helal ile haramı, iyi ile kötüyü birbiri ile mukayese ederek bir sonuca ulaşmaya çalışır. Eğer kişi inanç, bilgi ve vicdan sahibi ise ve akli melekeleri de yerinde ise düşünce ve muhakeme sonrası doğru sonuca ulaşabilir. Yani, doğruyu yanlıştan, haklıyı haksızdan, faydalı olanı zararlı olandan, helali haramdan, iyiyi kötüden, namusluyu namussuzdan ayırtedebilir.
Düşünmeyen, muhakeme etmeyen insanlar ise kendilerine sunulanları evrensel doğrular gibi kabul ederek, her konuda bir önyargı geliştirir. Bu tür insanlar genellikle birşeylerin tarafında olur, taraf olduğu şeyi hiçbir şekilde sorgulamaz ve sorgulatmaz. Olaylara hep tek bir pencereden bakar. Böyle bir durum Cenab-ı ALLAH’ın insana bahşettiği en büyük nimetlerden biri olan aklın inkârı demektir.
Ancak düşünerek ve muhakeme ederek doğru olanı, faydalı olanı bulabiliriz, mutlak gerçeğe ulaşabiliriz. Gözümüzün içine bakarak söylenen yalanları ancak düşünce ve muhakeme gücümüz sayesinde açığa çıkarabiliriz. Ancak bu şekilde hainlerin, hırsızların, yalancıların topluma zarar vermesini engelleyebiliriz.
Düşünce gücümüz sayesinde evreni, dünyamızı, kendimizi, diğer canlıları, doğayı, geçmişi, geleceği, zamanı, sonsuzluğu kavrayabiliriz. Bu şekilde mutlak gerçeği kavrayabilir ve yaşamımızı bu gerçeğe uygun olarak şekillendirebiliriz.
Toplumsal yaşam tek boyutlu değildir, sosyal, psikolojik, duygusal, ekonomik, fiziksel, ruhsal birçok boyutu vardır. Herhangi bir olayı tüm boyutları ile analiz ederek doğru bir sonuca ulaşabilmek ancak düşünmekle mümkün olabilir.
Düşünmeyen insan kurumuş bir ağaç gibidir. Kimseye hiçbir faydası yoktur. Belki tek faydası odun olarak yakıp ısınmak olabilir. Düşünmeyen insan kuruyup yere düşmüş sonbahar yaprakları gibidir. Rüzgar nereden eserse oraya savrulur gider. Sağlam bir temeli yoktur, kim ne derse ona inanır. Aksine, düşünen insan yemyeşil bir ağaç gibidir. Görüntüsü, kokusu, doğaya faydası (iklim, fotosentez) ve meyveleri ile her türlü fayda sağlar.
Toplum için en büyük hastalık, en büyük felaket cehalettir. Cehaletin hâkim olduğu bir toplumda huzur, mutluluk, adalet, özgürlük, demokrasi, düzen, refah olmaz. Aksine bu tür toplumlarda sefalet, haksızlık, adaletsizlik, mutsuzluk, fakirlik, geri kalmışlık, fitne ve fesat hâkim olur. Düşüncenin, muhakemenin olmadığı yerde ise cehalet hâkimdir. Cahil olan düşünmez, muhakeme etmez. Daha öncede ifade ettiğim gibi önyargılarının esiri olur.
İnsanın yargıları veya kararları iki temel güdü ile şekillenir. Biri düşünce ve muhakeme diğeri ise duygudur. Duyguları ile karar veren, belli yargılara ulaşan insanlar yargıda bulundukları konuyu bütün boyutları ile değerlendirmezler. Hislerimiz bir yargıya varma aşamasındaki etkenlerden sadece bir tanesidir. Duygular ile verilen kararlarda diğer tüm etkenler dikkate alınmamış demektir ve bu sebeple genellikle yanıltıcıdır.
Toplum için insanlık için faydalı, topluma, insanlığa katkı sağlayacak eserler üretilmesi, fikirler geliştirilmesi de ancak düşünmek ve muhakeme etmek ile mümkün olabilir. Toplum için en adil ve değer yaratan yönetim sistemleri, ekonomik modeller, hastalıkların tedavi yöntemleri, yaşamı kolaylaştıracak ürünler, doğal felaketlerden korunma yöntemleri ancak sağlıklı bir düşünce ve muhakeme sonucunda geliştirilebilir.
Düşünce aynı zamanda da insanlar için bir tür kişilik özelliğidir. Kimi insanlar olumlu bir düşünce yapısına sahipken bazı insanlar da olumsuz bir düşünce sistematiği geliştirir. Olumlu düşünce insanı mutluluğa, olumsuz düşünce mutsuzluğa götürür. İnsan ancak doğru düşünce ile doğru hedefe ulaşabilir.
Toplumun sağlıklı gelişimi için sağlıklı şekilde düşünen ve muhakeme eden insanlar yetiştirmeliyiz. Bu hususta eğitim sistemimize çok önemli görev düşmektedir. İnsanlar bu tür özellikleri ancak doğru bir eğitim sistemi ile çocukluktan başlayarak geliştirebilir. Ancak, her yıl değişen bir eğitim sistemi ile düşünen, muhakeme eden bir nesli nasıl yetiştireceğiz bilemiyorum. Sürekli televizyon seyreden, boş işlerle uğraşan değil; okuyan, düşünen, muhakeme eden bir gençlik yetiştirmek hepimizin görevidir.
İşte, Sorgun Düşünce Kulübü’nün isminde Düşünce’nin yer alıyor olması bu bilinç ve sorumluluğun bir sonucudur. SDK bu konuda da üzerine düşen toplumsal görevi en iyi şekilde yerine getirecek ve bu kapsamda örnek olacaktır.
SALİH HATİPOĞLU
SORGUN DÜŞÜNCE KULÜBÜ