Bu bahis üzerine kaleme alınacak her tür bilgi, yorum ve görüşün önünde tuttuğum, stratejik önemini sürekli koruyacağına kani olduğum, tüm zamanların kadim esası ” Ahlak ve Adalet”tir. Bu her iki kavramın kendi gerçek anlamlarını, yan anlamlarını, taşıdıkları misyonu hemen herkes bilir, ya da bildiğini düşünür.
Bana kalsa kestirmeden her kim ne yapıp ederse etsin, ister zanaatkâr, ister usta, çırak, hoca, öğrenci, tüccar isterse sanayici olsun bu iki filtreden geçmiyor, “ahlak ve adalet” taşımıyorsa zulüm ve ihanet, hırsızlık veya haram olduğundan emin olabilirsiniz derim.
Bu denli üst perdeden yazıyı tamamlayacak değilim. Bir dönemin ekonomi nizamnamesini, 800 yıl öncesinden ortaya konulan ahlak ve adalet ruhuna uygun iktisat kanunlarına yer vermek isterim. Zira kadim medeniyetlerin kadim yapıları vardır. Ceddimizin inşaa ettiği medeniyetin de hak ve adalet esaslı ekonomi ve iş sistemini paylaşmak, kapitalizmi izahata çalışmaktan yeğdir.
Bu günlerde ticaret kavramı ekonomi dünyasını tek başına ifade edemez haldedir.
Ekonomi; finansal çevreler, para politikaları, faiz uygulamaları, tahvil ihraçları, finansal borsa yöneticileri, değerleme şirketleri, ürün ve emtia borsaları, moda merkezleri, makine sanayi, bilişim teknolojileri, yetişmiş insan gücü gibi onlarca parçadan oluşan karmaşık ve havalı tanımlardan, branşlardan oluşmakla birlikte, sade ve net bir sistem tarafından işletilmektedir.
Ticaret evrenseldir, ekonomi küresel. Normlar uluslararası, süreçler profesyonel. Malın değeri ile fiyatı arasında makaslar vardır. Mal ve hizmetlerin toplamı emtiadır. Her şeyin bir ederi değil bedeli vardır. Bedelleri taşıdıkları yük miktarına göre tanzim olunur. Tüm yollar bankacılık sistemine çıkar.
Para ve ekonomi bir birini temsil eden iki kavramken bu ikilinin oluşumunda hak- hukuk, adalet, ahlak kavramsal olarak geçmediği gibi bağnaz da karşılanır. Zira faiz egemen sistemlerde sözleşmeler, kurlar, borsa, tahviller gibi yeni ve güçlü kavramlar üzerinden “sayılar alınır, sayılar satılır”. Ticaretin ruhunda olan mal alınıp satılması birkaç plan geriden gelir.
Manipülatörler, borsalar, değerleme şirketleri oyunun as oyuncularıdır. Üretime dayalı ekonomi çarklarını bu etkin kavramların altında ve müsaade edildiği kadarıyla gerçekleştirir. Sürekli kar ve başarı odaklıdır. Tükettirir ve tüketir. Tüm dünya bu duruma kapitalizm der.
Tüm eylemler bir öncesini ve sonrasını etkiler. Arz ve talep üretim ve istihdamı etkilerken, bu durum tüketim ve yeni ihtiyaçların üretilmesiyle yakından ilişkilidir.
Lokal ve uluslararası siyasi yapılar ister müspet yönde ister kargaşa ve savaş yönünde olsun, mutlaka para-ekonomi ikilisini etkiler. Savaş ekonomisi veya üretim ekonomisi, para piyasaları, enerji yatırımları, gıda tarım ürünleri her ne ise tüm piyasaların akıbetini siyaset belirler.
Üretim; kalite, ürün çeşidi, pazar talebi, marka algısı, penetrasyon, AR-GE, inovasyon, istihdam durumu, personel kalitesi gibi asli ihtiyaç ve gereksinimleriyle yakından ilgilenirken kaderini bir başka denklem belirler. Nitelikli insan kaynağı, hammadde, teknoloji, üretim gücü, lojistik avantajlar, stratejik hammadde ve üretim alt yapıları gibi dinamikler bir üst kavrama; markaya ve üretilmiş ihtiyaçlara ve tanımlanmış pazarlara izin verilmiş ölçülerde üretim yapabilirler.
Tüm süreçlerde para ve ekonomi vardır ve asla tanımlanmış rotalarından çıkamazlar. Bu rotada insan değil, insanlar üzerinden seçkin insanların hedefleri gerçekleşir.
Yazı uzayıp gitmeden asıl maksadımı açık etmekte fayda var. Ekonominin tüm dinamikleri rızık temini, ahlaklı bir hayat için helal kazanç sistemi üzerine kurulu değildir. İki kutuplu tek düzlemli bir ortamda “Silah, enerji ve finans” sektörleri üzerine bina edilmiş ekonomik düzende yaşamaktayız. Baskı ve güce dayalı, sömüren, aşırı fırsatçı, sürekli tüketimi salık veren, yeni farklı ihtiyaçlar ve tüketim kanalları geliştiren, insan hak ve onurunu hiçe sayan, toplumsal yapıları kökten değiştirebilir merkezlerden yönetilir.
Temel amacın yönetme ve sömürme üzerine inşaa edildiği “yeni dünya” ekonomi modelleri bir yana insan onuruna en uygun, temel faaliyet konusunu icra eden medeniyetimizin kaynak kodlarındaki hakikatleri gözler önüne sermek isterim.
Bireyi, fetâlıktan şeyhliğe ve yamaklıktan ustalığa giden yolda olgunlaştırmaya çalışan Ahi kurumunun meslekî ahlâk ve görgü kurallarının temel ilkelerinden bahsetmek olumsuzlukları sıralamaktan evladır.
Bu sistemde;
– İyi huylu ve güzel ahlâklı olmak, işinde ve hayatında, kin, çekememezlik ve dedikodudan kaçınmak öncelikli kuraldır.
– Ahdinde, sözünde durmak, şefkatli, merhametli, adaletli, faziletli, iffetli ve dürüst olmak, vazgeçilmez durumlardır.
– Cömertlik, ikram ve kerem sahibi olmak, küçüklere sevgi, büyüklere karşı edepli ve saygılı olmak,
– Alçak gönüllü olmak, büyüklük ve gururdan kaçınmak, bir başkasının ayıp ve kusurlarını örtmek, gizlemek ve affetmek, hataları yüze vurmamak,
-Samimi, güler yüzlü ve güvenilir olmak, hakka, hukuka, hak ölçüsüne riayet etmek, meselenin kamu hukukudur.
– Hak için hakkı söylemek ve hakkı söylemekten korkmamak, emri altındakileri ve hizmetindekileri korumak ve gözetmek, açıkta ve gizlide Allah´ın emir ve yasaklarına uymak.
– Fani dünyaya ait şeylerle övünmemek, böbürlenmemek, örf, adet ve törelere uymak, sır tutmak, sırları açığa vurmamak, aza kanaat, çoğa şükür ederek dağıtmak, feragat ve fedakârlığı daima kendi nefsinden yapmak gibi ana mesajı insana veren bir ekonomi ancak ve sadece huzuru tesis edecektir.
Üzerine toprak örtülen eski eserlerin bile günün birinde arkeologlar tarafından ortaya çıkartıldığını gördüğümüze göre, yerine ikamesi konulmuş sistemlerin bir gün elbet işgal ettikleri yeri terk etmek zorunda olacaklarını ummaktır şimdilik elimden gelen…
Aydın BARAN
SORGUN DÜŞÜNCE KULÜBÜ