Her kuşaktan duyduğumuz ilk söz şudur: “Nerede o eski günler, nerede o eski insanlar?”
Aslında 1980’li yıllara kadar ortaya çıkan değişim kuşaklar arasında iletişim makasını çok açmamıştı. Kimseye muhtaç olmadan sağlanan geçim ve büyüklere saygı, eski kuşaklarda iletişimin tek belki de en vazgeçilmez unsuru idi. Eğer bir kimse geçimini sağlayabiliyorsa ve büyüklerine karşı saygılı ise büyüklerce iletişimi kabul gören ya da eski kuşak tarafından dikkate alınmayı sağlayan en önemli şartı yerine getirmiş oluyordu.
1980’li yıllarda ülkemizin dışa açılımının bir sonucu olarak dünya ile entegrasyon sağlandı ve küreselleşme ile birlikte nesil-kuşak kültürü de yeni bir değişimin içine girdi. Kitle iletişim araçlarının yaygınlaşması ve tıpkı tekerleğin ya da matbaanın buluşu gibi internetin keşfedilmesi bilgiye ulaşmayı müthiş derecede kolaylaştırdı.
Küresel kültür, küresel ahlak, küresel değer yargıları, küresel değişim baş döndürücü bir şekilde ülkemizi de içine aldı. Bu durum kaçınılmaz idi. Kitap okuma alışkanlığı olmayan bir nesil interneti ciddi anlamda sahiplendi. Ancak bu sahiplenme, araştırma geliştirmekten çok chat (internet online sohbet) ve sosyal medya alanında oldu. Aslında bu durumu çok yadırgadım. Zira tek derdi geçim olan ve aile efradı ile iletişim kurmayan bir kuşak, yeni nesle online ortamlarda kendini ifade etmesi için ciddi bir fırsat sunuyordu.
TV programlarında yayınlanan özendirici, çalışmadan zengin olma hayalleri kurduran ve televole kültürüne aşina programlar da yeni neslin kopuk, egoist ve bireyci bir anlayış ile yetişmesine adeta tuz biber oluyordu.
Hızlı değişim meyvelerini çok kısa sürede verdi ve üst nesil ile alt nesil arasındaki kopuşu kayadan parça koparırcasına hızlandırdı. Eski değerler bir bir unutuldu. Şöhret olmayı hedefleyenler, kabadayılar, büyükler de kimmiş diyenler, bayram harçlığını hor görenler, büyüklerin elini öpmenin nedenini sorgulayanlar, toplu taşıma da yaşlılara yer vermemek için bahane üretenler, kurban kesmenin mantığını çözemeyen bir kuşak ortaya çıkıverdi.
Belki de bu durum kaçınılmaz idi. Eğitim, kültür, iletişim vs. alanlarda yaşanan değişimler bütün bunları bir matris gibi şekillendirdi.
Aslında yeni kuşakta değişime hızlı yakalandı. Eski kuşağın anlamlandıramadığı ve önemsemediği değişim yeni kuşağın ilgisini fazlası ile cezb etti.
Eski kuşak manuel cep telefonlarından sadece iletişim sağlarken yeni kuşak akıllı telefonlarda kendine bir dünya kurdu. Eski kuşak televizyonda haber seyretmeyi yeğlerken yeni kuşak akıllı telefonundan dünyaya hâkim olmanın ya da entegre olmanın hazzını yaşadı. Tabi yeni dünyanın esiri olduğunu hissetmeden…
Eski kuşak “bir kuruşu nasıl artırabilirimin” hesabını yaparken, yeni kuşak en güzel ve en pahalı telefona sahip olmanın hazzını yaşıyordu. Hem de çalışmadan ve üretmeden…
Çalışma alışkanlıkları, harcama alışkanlıkları, harcatma destekleri hep değişti. Teknolojiye ve lükse aç bir nesil krediler ile desteklendi. Başka ülkede “borç yiğidin kamçısıdır” diye bir söz var mıdır bilmiyorum ama borçla büyüyen ve borç pahasına ihtiyaçlarını gideren bir nesil doğdu.
Aslında eski kuşak ta yeni kuşağın her dediğinin yapılması gibi bir gaflete düştü. Öğrencinin okuyup bir işe girmesi çok büyük lüks sayıldı ve adeta yeni kuşağa servetler döküldü. Eskiden “oku da kendini kurtar!” diye rest çeken büyükler vardı. Bu değişim sonrası okuması için adeta evladına yalvarıp yakaran büyükler türedi. İş ve meslek edinme her şey sayıldı. Ahlak ve kültürel değerler kapitalizmin gölgesinde kaldı. En iyi iş, en iyi araba, en iyi ev, en çok para ama doymayan ruhlar oluştu.
Bir karikatür vardı geçenlerde dikkatimi çeken. Aile içi ve nesiller arası iletişim kopukluğuna değiniyordu. “Geçenlerde elektrikler gitti. Evde hanım ve çocukların olduğunu fark ettim. Hasbıhal ettik. İyi insanlarmış” diyordu karikatürist.
Evet, aslında koptuk. Aileden koptuk. Büyüklerden koptuk. Hepimiz küresel dünyanın bir figüranı olduk. Empati yapmadık kızdık. Hayatın olağanüstü akışı içerisinde cep telefonu ile ilgilenen çocuk soru sormayıp bizi rahat bıraktığı için halimizden memnun kaldık. Yeni nesli önemsemedik. Onlar da bir şekilde hayatla mücadele ediyorlar zaten.
Belki yeni kuşak ta sonraki kuşaklar için aynı sözleri sarf edecek. Bu yüzden orta kuşak olarak yeni kuşağa da çok haksızlık etmek istemiyorum.
Sonuç olarak, toplumsal entegrasyonun sağlandığı dönüşüm güzeldir. Ahlaki ve kültürel temellerin yıpranmadığı, her kuşağın birbirinden kopmadığı ve karşılıklı saygı ve sevginin ihmal edilmediği bir dönüşüm gerçekleştirilmeli ve desteklenmelidir.
Fatih ŞAHBAZ
SORGUN DÜŞÜNCE KULÜBÜ