Gunner, aylar, fır fır geçti aha bi garne tatili daha geldi. Hoş geldi safağaldi. Garşılama merasimi hazır: yollar, çatılar, havlular tüm gar. Çatılardan adam boyu buzlar sarhıyo. Evlerin camları buz dutmuş, ne içeri gozüküyo, ne dışarı gozüküyo. Musluhlar donmuş, millet naçar, musluğu gece gundüz iplik gibi ahıdıyo. Çay bardahları çatadan çatlıyo. Adamın iliğine işliyen bi soğuh var.
Soğuğa garşı tek tedbir, evlerin bi odasında yanan soba. Hey gidi soba yahmah hey! En alta kağat, kağadın üsdüne ince odun, ince odunun üsdüne galın odun, galın odunun üsdüne komür goyduhtan soğna, kirbidinen kağadı dutuşturacağan… Faradan dutuşup yandı yandı, yanmadı seyreyle sobaynan boğuşmayı; yere ağalecağan, yanağanı yere yapıştıracağan, başlıcıyacağan var gucünle üflemiye… Şansına odun da yaşısa üfle üfliyebildiğin gadar! Korük olsan hayretmez evin içini duman gaplar türlü türlü eziyet… Gerçi çıraynan, gaz yağayınan daha golay dutuşur amma, onnar da her zaman bulunmaz. Dutuşdurma işinin en alengillisi de, ucuna hortum dahılı guccük tüpün ateşiyle dutuşturmahtır. Azmin elinden bi şey gurtulmaz! Eninde sonunda soba yanar. Yanması bi dert olan sobanın kulünü almah da ayrı bi derttir ya, neyse orıya girmiyek…
Bizim millet, onca çileynen yahdığı sobanın sıcağnı hiç arıya vermek istemez. Sobanın altını üstünü hiç boş bırahmazlar; üstüne guğum gollar, ırbıh gollar, çaydannıh gollar. Üstünde kestane yapallar, yuha ekmek gevrediller. Tepsisinde börek çörek yapallar, gumpür kozleller. Sobanın yandığı odanın gapısının açıh bırahılmasına hiç müsaade etmezler. Gapıyı açıh bırahma yüzünden kunde gavga çıhar. Gapı ancah gece yatmadan önce yatah serilecek sobasız diğer odaların soğuğu gırılsın deyin açılır. Bi de soba birden hararetli yanar da odadakileri bunaltırsa; “Bizi mi öldürecağniz, şu gapıları biraz açın!” deller, öyle açılır.
Garneden girdik lafı sündürdük. Oğrenciler garne heyecanından yerinde duramıyo, bir an önce garneleri alıp evlere dağalmah istiyolar. Oğretmenler de ellerindeki garneleri idarenin talimatı uyarınca belli bi zaman bekledikten soğna dağatmah zorunda olduhlarından, garneyi hemen dağadamıyolar. Bu durum oğrencilerin heyecanını daha artırıyo; başlıyolar hep bir ağazdan:
“Akdeniz Karadeniz
Biz karnemizi isteriz.
Eğer karnemiz verilmezse
Biz öğretmenimize küseriz”, diyerekten şiir ohumaya…
Bizim oralarda ohul acayip bi yerdir. Çoğuncası, gendileri ohuma fırsatı bulamamış, evlatlarının ohul ohuduğu yaşlarda ömürleri işte güçte, mal davar gutmede, tarlada tapanda geçmiş ana babalar için ohul, meçhul bi mekândır. Gelmezler, gitmezler, ne olduğunu bilmezler. Onnara gore; “evlatlarına ne var, ipirahatlar, yedikleri onnerinde, yemedikleri arhalarında”. Babalar evlatlarının elinden dutarah bi tek gayıtta geliller. “Eti senin kemiği benim” diyerek gaydı yapdırır bi daha ohula uğramazlar. Ohul, oğretmenlerle oğrencilerin gendi aralarında oynadıhları bir oyun gibidir. Ana babalar; “ohuyun, gozünüzün onüne bahın” diyerek çocuhlarından mayışa geçmelerini, bir de arhalarından Fatiha ohumalarını bekleller o gadar…
Garne diyoh her defasında lafı dallandırıyoh. En nihayetinde, oğretmenler çocuhların ısrarlarına daha fazla dayanamıyarah, tek tek isimleri ohuyarah garneleri dağadıllar. Teşekkür ve Takdirler de havluda dağatıldıhtan soğna ohul tatile girer.
Tatil dediysek, adı tatil! Yaşantı her gunki yaşantı. Yıl üçyüzatmışbeş gun, tatil dediğin içinde bi gaç gun. Mevsim gış, evlerin durumu malum olsa da, çocuhlardaki her şeyi oyuna çeviren yaşam enerjisi, “dağ neğader yuğsağse de yol onun üstünden geçer” hesabı garı gışı soğuğu oyuna çevirir. Böylelikle gar gış, ana baba için sobanın yanına gaçılacah soğuğu temsil ederken, çocuhlar için en birinci oyun olur.
Oyun dediysek, ne oyunnnar ne oyunnar… Bi avuç gar alıllar, elleriynen yusyuvallah edip bir birlerlerine atallar. Yine bi avuç garı yerde yuvallıya yuvallıya gosgocaman bir top haline getiriller, bu toplardan üç beş tanesini üst üste goyup gardan adam yapallar. En çoh da buzda gaymayı seveller. Gendiliğinden oluşmuş gayılacah buz bulullarsa orda gayallar. Bulamazlarsa gendileri gayılacah yeri ayahlarıyla sürte sürte buzlandırıllar. Üstünden de bi gece ayaz geçince buz, cam gibi olur. Üç dört metre geriden goşarah buzun başına gelip ayahlarını buza goyup metrelerce gayallar. Amanın, gayarken dizleri gırıp ağalmeler galhmalar, türlü türlü şekil şemelat… Sede buzda gaymazlar, guccük tepe gibi yuğsekliklerden tahta gızağnan da gayallar, muşambaynan da gayallar, şamyelinen de gayallar… Heç bişey bulamasalar geniş plastik ellağniynen gayallar.
Çocuhlar işte… Garda gışta, soğuhta ayazda, maham gomayıp dokeller. Oyuna doyamazlar. Eve getiremen. Onnar da hahlı, asır dağale, iki haftalıh tatil goz açıp gapayıncıya gadar biter.
Adnan KORKMAZ
SORGUN DÜŞÜNCE KULÜBÜ