Sorgun Ağzı

Her bölgenin mutlaka kendine has tabirleri vardır. Her bölgenin olur da bizim Sorgun’un olmaz mı?

Sorgun denince hatırlanacak bir sürü öğe var. Belki ağızdan ziyade konuşulacak birçok da konu… Ekonomisi, gelişimi, tarihi, coğrafyası, iklimi hatta zengin uranyum yatakları varken ağız da nerden çıktı demeyin.

Evet Sorgun’umuzun ağzı Sayın Ahmet ÜMÜT tarafından 2006 yılında Gazi Üniversitesinde Yüksek Lisans tezi yapılmış.

Memleketimize ait önemli bir değer olan ağzımızı gelecek nesillere aktarmak adına özel öneme sahip böyle bir çalışmaya imza attığı için kendisine teşekkür ediyorum.

Sorgun ağzı ya da tüm yöresel ağızlar, içinde iken tadını alamadığımız fakat ondan uzakta iken duymaya hasret kaldığımız sözcükler topluluğudur. Hatta benzer bir sözcük duyduğumuzda memleket neresi demekten önce gelir Yozgatlı mısın diye sormak.

Eser gerçekten özgün bir dil ile Sorgun’umuzun dile ilişkin özelliklerini akademik bir titizlikle sunmaktadır. Eserin, Sorgun ilçe merkezi ve bu ilçeye bağlı 20 köyün tümünde konuşulan ağzın incelenmesine ve bölge ağzından yapılmış derlemelere dayandığı; derleme metinlerin de aslında 250 sayfa tutarında olmakla birlikte bunların arasından bölge ağzını en iyi temsil edebilecek nitelikte olanların seçildiği (böylece 26 kaynak kişiye ait 117 sayfa tutarında bir metinler kısmının oluşturulduğu) yazar tarafından ifade edilmektedir.

Metinler bölümü ağzımıza ilişkin çok sayıda sözcüğü okuyucuya sunmaktadır. Yazar söz konusu sözcükleri masallar, hikayeler ve anılar ile bütünleştirmiştir.

Sorgun’umun ağzı ben de her zaman derin bir etkiye sahiptir. Aynı zamanda da Sorgun’umun bir alameti farikasıdır. Hani yerli otobüs firmalarımızla Harem’den başlayan yolculuğun “Hoş geldiniz”den önce “Nerde inecaaan?” ile başlayan hazzıdır. Yol boyunca, “orada otobüs mü durur emmi?” diye lafa başlayan muavin ve ekibinin “belediye otobüsü mü bu, baanmiyosan in, davetiye mi saldım sana!” diyerek devam eden, her yerde duran otobüsün çilesidir benim ağzım.

Artık Sorgun’a gelmişizdir. Hele bir senedir falan da uzaksanız… Ooooh! Başlamıştır ağız sizi sımsıcak sarmaya, dolamaya… Arkadaş ve akraba çevresinin kendine özgü güzel ve içten soruları donatmıştır her bir yanı… Ağzın orjinalini bozmamak adına alınacak en iyi tedbir ise kibar olmaya çalışmamaktır.

-Nerdeydin lan mızıkalı, epeydir gorünmüyonn?

-İl dışındaydım emmi.

-Ne iş dutuyon?

-Çalışıyok işte… Ne iş bulursah.

Ve vurucu soru gelir:

-Mayiş ney yavrum mayiş?

Maaş iyiyise yırttın. Mayiş az ise başlar sıvamaya zaten…

Seviyorum ağzımı. Samimi, kısa ve sonuç odaklı. Doktor ya da avukatsan çok fazla soru yok zaten. İyi kazanıyorlardır onlar hemşehrilerimin gözünde… Değilse, “salla kariyeri, mayişten haber ver yavrum mayişten” tadında…

Ağzımıza ilişkin çok sevdiğim bir anekdotumu da paylaşmadan geçemiyeceğim.

Günlerden bir yaz günü… Karşı komşumuzun küçük çocuğu altını ıslatmıştır… Ve ortalığı yırtan orijinal bir ağız ile komşumuzun ağzından şu sözler dökülür:

“Ben saa demedim mi aaşam iiii! Az iç çalhamayı deyin. İçtin çalhamayı (h kalın) içtin çalkamayı caaal caal (haddinden fazla) guvermişsin. Garyoladan aşmış eşşaaan gurnadıııı…

Hadi gel de sevme! Eleştir ama tabirleri yerme! Bence bu olay bu kavramlardan daha iyi ifade edilemezdi. Ve öyle de ifade etti zaten. Kim takar kim düşünür edebi terimleri…

Kuruyemişçiden; “bi cuvara versene”dir, manavdan; “domatiz gaşşira” (kaç para)’dır, bakkaldan; “yımırta ne gadar bahalanmış”tır  ve genelde “yetişdiremiyom sıpalara gardaşım”dır alışverişin adı… Kışın hamamda ısıcak suda hoş vakit geçirmektir, yazın bir geçiyi ya da goyunu su başında devirmektir Sorgun’um da tatil…

Aman ağzımız bozulmasın. Orjinaline kimse dokunmasın. Hatta bir yerlerde sıkı sıkı muhafaza edilip gelecek nesillere aktarılsın. Sorgun’un ekmeği, suyu nasıl ki farklıysa ağzı da farklı bence. Hatta kendi alanında marka olma yolunda hızla ilerliyor. Hatta biraz da kolaycı… “Ne yapıyorsun kardeşim?” mi, “norüyon la?” mı? Tercih sizin…

Gumpir: Patates, Suvan: Soğan, Biyol: Bir kere, Narpız: Nane, Öteaaçe: Karşı taraf, Badiye: Tas, Acer: Yeni, Aalenmek: Durmak, Asbap: Elbise, Baba Çıkasıca: Sinirlenilen kişiye söylenen söz, Balak: Manda yavrusu, Baldırcan: Patlıcan, Bıldır: Geçen yıl, Bannah: Parmak, Ağca: Beyaz, Bosdan: Kavun, karpuz, Boör: Yan taraf, Buyma: Çok Üşüme, Camız: Erkek manda (çok yiyen kişilerede denir), Culuk: Hindi, Cücük: Civciv, Çıhı: Küçük bez parçasına bir şeyler koyup bağlamak, Çimbarlanmak: Esmeyerek sallanmak, Cımbar: Sopa, Cırnaklamak: Tırmalamak, Çimmek: Yıkanmak, Çitlek: Çekirdek (Nuri abinin en sevdiği şey), Daaadi: Değdi, temas etti, Daaarmen: Değirmen, Depik: Tekme, Dene: Tane, Dingildemek: Hoplayıp zıplamak, Dombalah aşmak: Takla atmak, Dölek Dur: Doğru dur, Dulda: Rüzgar değmeyen kuytu yer, Duluk: Kulak altı (Favori)Düve: Bir yaşındaki dişi dana, Ellaham: Sanırım, sanki, Ellik: Eldiven, Bi Elçim: Bir Avuç, Essahtan: Sahiden, gerçekten, Enik: Köpek yavrusu, Emi?: Tamam mı?, Essah mı?: Doğru mu, sahi mi?,

Gandırmah: Aldatmak, Gobel: Erkek çocuk, Gatık/Çalhama: Ayran, Goruk : Olgunlaşmamış üzüm, Godek: kısa olan, Gunnamak: hayvanın yavrulaması, Ne faat?: Ne vakit, ne zaman?, Hee: Evet, Püskuut: Büsküvi, Domatis: Domates, Helke: Metal kova, İlaha!: İlahi!, İlaan: Büyük leğen, Öle daal mi?: Öyle değil mi?, İlistir: Kevgir, Herslenmek: Sinirlenmek, Kelem: Lahana, Kosnü: Köstebek, Kupelazan: Kulplu Kazan, Mazarat: Yaramaz, Malamat: Rezil olmak, Masimek: Önemseme, umursama, Mıh: Çivi, Navrah: Surat, çehre, Nörüyon?: Nasılsın, ne yapıyorsun? Neşalsın?: Ne Haldesin?, Sitil: Küçük Kova, Sıracalı: Kötü pis, pasaklı, Sumsuk: Yumruk, Pinnik: Kümes, Pıçah: Bıçak, Pahla: Fasulye, Tavatır/zollu: Çok Güzel, Dıngırdatmak: dalga geçmek, Toplu: Pencere, Toygaşı: Bir tür ayranlı çorba, İreluun: Önceki gün, Yadırgı: Yabancı, Yunak: Yıkanılan ve çamaşır yıkanan yer, Yelikmek: Çocukların yaramazlık yapması, Yiğni: Hafif, İlahana: Lahana, Peşgır: Havlu, Portekel: Portakal, Zaaaaar ki: Her halde, sanırım, gibi, galiba, Zehen: Yemek kabı, Gaşşira?: Kaç para?

Sayın Adem Ümüt’e yaptığı özgün çalışmadan dolayı bir kez daha teşekkür ederim.

 

FATİH ŞAHBAZ

SORGUN DÜŞÜNCE KULÜBÜ

 

Author: sevare