Türk Dil Kurumu Sözlüğünde “Tarihsel, toplumsal gelişme süreci içinde yaratılan bütün maddi ve manevi değerler ile bunları yaratmada, sonraki nesillere iletmede kullanılan, insanın doğal ve toplumsal çevresine egemenliğinin ölçüsünü gösteren araçların bütünü” olarak tarif edilen kültür; bir toplumu toplum yapan, onu diğerlerinden ayırt eden ve diğer topluluklar tarafından tanınmasına yarayan değerler bütünüdür.
Kültür, toplumlar için ne kadar önemliyse, onu korumak ve sonraki nesillere aktarmak da bir o kadar önemli ve hayatidir. Çünkü kültür toplumu oluşturan bireylerin ortak hafızasıdır. Onu kaybettiğimizde hafızamızı da kaybetmiş oluruz.
Kültürün manevi unsurları olan din, dil, adet ve gelenekler, bireyler arası ilişkiler ve davranış biçimlerinin yanında mimari, sanat, zanaat, mutfak gibi maddi unsurları da belirleyici değerlerdir.
Üzülerek görmekteyiz ki, oluşması ve bugünlere aktarılması hiç de kolay olmamış olan kültürel değerlerimizi sahiplenmede çok duyarsız ve yetersiz kalıyoruz. Bunun yerine özellikle yeni nesillerde başka kültürlere hayranlık duyma ve özenme hızlı bir şekilde yaygınlaşıyor. Halbuki, hayranlık duyulan Batı kendi kültürünü koruma ve yaymada bizden çok daha bilinçli. Kültürel emperyalizm dediğimiz olgu da tam burada devreye giriyor.
Dünyayı yöneten büyük güçler, yüzyıllardır sadece ekonomik ve politik araçları değil, aynı zamanda sosyal ve kültürel araçları da kullanıyor. Kendi kültürünü yüceltip bunu diğer toplumlara örnek ve model olarak pazarlıyor. Bu şekilde az gelişmiş toplumları hem daha kolay hegemonyası altına alıyor hem de kendi kültürel bağlarından kopararak kimliksizleştiriyor. Asıl gayesi kendi adına çıkar üretmek olan emperyalizm sadece maddi kaynakları değil, manevi kaynakları da sömürerek iktidarını sürdürüyor. Her şeyden önce bunun bilicinde olmamız gerekiyor.
Dünya üzerinde özellikle 20. Yüzyılda etkili olmuş modernist felsefe her alanda tek tipçi bir anlayış öngörmekteydi. Kendi mutlak doğruları çerçevesinde ideal devlet biçimi, ideal ekonomik sistem, ideal eğitim sistemi gibi, ideal bir kültürü (bireyci/materyalist Batı Kültürü) de dayatıyordu. Bu idealleri benimseyenler ve uygulayanlar ileri ve aydınlanmış, dışında kalanlar ise geri kalmış kabul ediliyordu.
Son dönemde bunun doğru olmadığı görüldü. Özellikle Doğu’dan Japonya gibi başarı hikayeleri çıktıkça modernist zihniyet sorgulanmaya başlandı ve yerel değerlerin önemi fark edildi. Yerel kültürel değerlerin korunmasına ve yaşatılmasına eskiye oranla çok daha olumlu bakılıyor.
Sorgun Düşünce Kulübü’nün başlıca gayelerinden biri de her şeyin çok hızlı yaşandığı ve tüketildiği bu çağda kimliğimizin en ayırt edici unsuru olan yerel kültürel değerlerimizi korumak, tanıtmak ve unutulmasına mani olarak yeni nesillere aktarmaktır.
SDK olarak bu ay kültür konusunu Sorgun/Yozgat özelinde ön plana çıkarmayı uygun gördük. Yöremize ait unutulmaya yüz tutmuş, her nesil geçişinde bir kısmını kaybettiğimiz kültürel özelliklerimizden bir kısmını hatırlatmak ve hatırlatmak istedik. Eski düğünlerden teravihlere, arabaşından bulgura, asker uğurlamadan bağ bozumuna, aklımıza gelen ve önemsediğimiz konular üzerine yazı kaleme aldık.
Yapmış olduğumuz bu çalışmanın Sorgun kültürü üzerine kapsamlı bir çalışma olmadığının, kültürümüzü tüm unsurlarıyla ele almadığının farkındayız. Lakin bu tür çalışmaların daha kapsamlı ve daha ciddi çalışmalara ışık tutmasını ve önayak olmasını umuyoruz.
İlerleyen dönemlerde kültürle ilgili farklı dosya çalışmaları hazırlayarak konuyu sürekli olarak canlı tutmayı hedefliyoruz.
ABDULLAH APAYDIN
SORGUN DÜŞÜNCE KULÜBÜ