Yaşama karşı bizi güçlü kılan şeylerden birisi, asıl teknik, mesleki alanınızın dışında sizi geliştiren ve rahatlatan farklı yetenek ve ilgileriniz doğrultusunda yaptığınız çalışmalardır. Ben buna “arka bahçemiz” diyorum.
Arka bahçesi olan insanın yaşamı algılama şekli ve tutarlılığı ile verimliliği de belirgin olarak artmaktadır.
Öğrencilerime mutlaka bir “arka bahçe” alanı oluşturmalarını telkin ederim. Bu bazen sanatsal bir faaliyet, bazen yazı, bazen spor olabilmektedir. Günlük mesleki uğraşılarımızdan sonra böyle bir alanı olan insanlar daha başarılı bireyler olarak karşımıza çıkmaktadırlar. Yaşamları daha anlamlı ve gereksiz uğraşlardan arınmış olmaktadır.
Bu ayki dosya konumuz, topraklarımızdan çıkan, hayatı mücadelelerle geçen Rauf Yücel hocamız ve onun yeni çıkan kitabı Sorgun’dan Çıktım Yola. Yokluk ve zorluklarla mücadele ederek ülkesine ve milletine yararlı çalışmalar yapan Prof. Dr. Rauf YÜCEL. Hocamızın sadece lise yıllarına kadar olan bu otobiyografi çalışmasını inceleme fırsatını bulmuş bulunmaktayız.
Sadece liseye kadar olan yaşamını 414 sayfada anlatması hocamızın, “arka bahçesinin” edebiyat olduğunun bir göstergesi. Bir roman tadında ve bir tarih sistematiği içerisinde ortaya koyduğu bu çalışmayı takdire değer buluyorum. Nasıl ki bir aşk romanı ya da macera romanını okuduğunuzda bir sonraki sahneyi merak edersiniz ya, hocam da aynı heyecanı bu çalışmasında güzel ve anlamlı bir şekilde sergilemiştir.
Bu eser aynı zamanda tarihi değere sahip bir çalışma. Sorgun’un yüz yıl kadar öncesindeki halini en ince ayrıntısına kadar anlatırken, dünyadaki gelişmeleri de özellikle altını çizerek sanki bir senaryo kurgulaması şeklinde okurlarına yansıtmıştır. Sorgun tarihini merak edenler için birçok bölümünde ayrıntılı isimlerin verilmesi, şehir yapılanmasının detaylarının öne çıkması manidardır.
Sorgunlu olmayanlarda okuma iste oluşturmayacağını düşündüğüm bu yapıt, Sorgun tarihi açısından ve hocamızın ailesine bir vefa örneği açısından önemli bir çalışmadır.
SDK olarak daha önce kültür çalışmamızda öne çıkan birçok konunun tarihsel gelişimini bu çalışmada bulmaktayız. Kız isteme olayı, nişanlılık dönemi, ekin ve harman dönemleri, kış etkinlikleri, hayvancılık, bayramlar vb. konularda ayrıntılı olarak paylaşımlara yer verilmiştir.
İçeriği 19.yy sonlarından itibaren başlayan bu çalışmada, yazarın öncelikle anne ve baba tarafının şeceresi ayrıntılı olarak yansıtılmıştır. İsimlerin tanıdık olmamasına rağmen yaşantı biçiminin detaylı olarak yansıtılması kültür tarihi açısından önemlidir.
Şimdi kısa kısa bazı analizlerde bulunmak istiyorum. Öncelikle bana göre öne çıkan kahramanlar üzerinde durmak istiyorum:
Salih: Şehirli olan, ancak imkânsızlıklar yüzünden bir köylü gibi hayvan ve toprakla uğraşmak zorunda kalan birisi. Masa başı işlere daha yatkın olan iyi niyetli bir karakter. Şehirli olmanın vermiş olduğu duruş, onun resmi bir dairede çalışmasına neden olmuştur. Vergi toplama görevlisi olarak çalışır. Üç ay boyunca köyleri dolaşarak vergileri toplamakla görevlidir. Ancak iyi niyet ona zarar vermiştir. Bir köyün vergiyi karşılayacak geliri olmayınca geleceğe ertelemek üzere verilen bir doküman başına işler açar. Memurluktan atılır.
Uzun süre hapiste kalması yaşam karşısında direncini bir nebze kırmıştır. Ailesinin bakımı konusunda eşi daha çok yönlendirici olmuştur.
İyi bir babadır. Toplum içindeki itibarından çok, insani temel ihtiyaçları önemseyen, başarısızlıkları tehdit edici bir unsur haline getirmeden tolere eden bir yapısı var. Zorlayıcı bir yapıdan ziyade kolaylaştırıcı ve duyguların farkında olan bir insandır. Mesleği olmadığı için de sabit bir geliri yoktur, dönem dönem sezonluk işlerde çalışmaktadır. Çevresi tarafından sevilen, inançlı ve duyarlı bir kişidir.
Halit: Salih ile yapı olarak tamamen zıt olan bir karakter. Hırslı, hırsı uğruna her şeyi yapabilen, güç peşinde koşan, gücü elinde bulunduran, duygu kontrolü olmayan bir insandır. İşlerini daha çok bağırmak ve tehditle hallederek yükselmektedir. Salih ile kayda değer anlamlı bir ilişkisi yoktur. Çok belirtilmemiş – belki ben kaçırdım- Salih’le diyaloglarının olmayışının bir sebebi de yok. Bu alan yeteri kadar net gözükmemektedir.
Halit, kendi önüne çıkan her kim olursa olsun bir tehdit olarak görmektedir. Kardeşini kıskanmakta ve ona ait olan her şeye zarar vermektedir. Bu bazen gelini olan Emine’yi dövmeye kadar gitmektedir. Para ve güç hırsı yaşamının bütün alanını kaplamıştır. Eşinin de aynı yapıda olması onları çevrelerinde çekinilen karakterler haline getirmiştir.
Emine: Bence hocamızın hayatındaki en önemli karakter. Çalışkanlığı, sabrı ve inancı ile önemli bir etken olarak düşünüyorum. Genç yaşında sıkıntılarla boğuşan ve tek başına mücadele eden bir anne. Eşinin hem hapise düşmesi hem de yapı olarak çalışmaya yatkın bir kişilik olmaması sebebiyle aile içerisindeki maddi ve manevi dengeleri gözetmek Emine anneye düşmektedir.
Daha genç yaşlarda bir çocuğunun boğulmasıyla hayata tutunma mücadelesi verirken, yetişkin bir kızının da önemli bir rahatsızlığa yakalanarak karşısında erimesini izlemek zorunda kalmıştır. Bu durum bir anne için kolay bir şey değildir. Kendini bırakamaz. Çünkü diğer çocukları da vardır. Onun için de bütün acılarını içine gömerek çocuklarının başında ve eşinin yanında olmuştur.
Aile içi dengelerde de yalnız kalmıştır. Özellikle Halit ile yaşadıklarında yapa yalnız kalmasını kaderin bir gereği olarak görüyorum. Mevlüde annenin psikolojik desteği dışında eşinden bir destek göremez. Sadece ilişkileri kesme noktasında karar alınmasında etkili olmuştur.
Emine anne Gedikhasanlı’daki ailesi tarafında çok sevilen ve korunan birisidir. Her yıl mahsullerin bir kısmının mutlaka Sorgun’a gönderilmesi ve zor zamanlarda hiçbir şekilde yük olarak görmemelerini önemli buldum. Hem kardeşleri hem anne ve babası ile komşu ve akrabalar tarafından sevilen ve sayılan bir kişi olarak bence hocamızın dünyasının şekillenmesinde önemli bir yeri bulunmaktadır.
O yıllardaki Sorgun’da hayat şartlarının zorluklarını şu andaki bolluk ve özgürlüğün kıymetini bilmek adına önemli buluyorum. Yolların bile çok sonraları açıldığı bir yerde sağlık sorunlarınızı gidermeniz tamamen kulaktan dolma tedavi yöntemlerini kullanan birkaç kişinin eline kalmıştır. Doktorun olmayışı, en yakın merkeze gitmenin de zor olduğu bir belde nerede, şimdi ki hali nerede? İnsanın havsalası almıyor bu hızı gördükçe…
Tarihimize baktığımızda bu yıllar savaş ve sıkıntılarla dolu yıllar. Ancak İç Anadolu bölgesini sadece yerel bazı direnişlerin dışında pek etkilemiyor sanırım. İletişim araçlarının olmayışı, insanları daha çok gündelik yaşam kaygıları içerisinde bırakmaktadır. Sadece temel ihtiyaçlarını karşılama adına öteki gündemleri oluşmamaktadır.
Ayrıntılı bir anlatımı benimsemiş olan Rauf hoca, o dönem hakkında araştırma yapmak isteyenler için önemli bir yapıt ortaya çıkarmıştır. Hocamızın kendi söylemiyle; ”O günkü Sorgun’u satırlara dökmemdeki amacım; gelecekte, bu şehrin geçmişini kaleme alacaklara belki bir ipucu, belki bir kaynak oluşturur düşüncesidir. Umarım, aktardığım bu tablo, günün birinde birilerinin işine yarayacaktır.”
Bazı kültürel motifler:
Yüz kızartıcı bir olayın kulaktan kulağa dolaştığını biliyorum. Bu olayın biraz abartı olduğu düşüncesi vardı bende. Ancak anlaşılıyor ki gerçekmiş. Bahsettiğim şey; Ermeni olayları. Ermeni vatandaşlarımıza yapılan yüz kızartıcı suçun cezasız kalmaması önemlidir. İnsanlığa sığmayan bir olayın patolojik çerçevede değerlendirilmesi gerektiğini düşünüyorum. Çünkü yüzyıllar boyu bizlerle birlikte yaşamış olan bir halkı milli ve manevi bir çerçevede değerlendirmek yanlış olacaktır. O insanların yaşadıkları bu topraklardan gitmek zorunda kalması çok acıdır. O kişilerin psikolojik gelişimlerindeki sorunlarından dolayı bu olayı ırki, dini ve geleneksel bir değerlendirme içinde açıklamaya çalışmak, olayın vahametini açıklamaya yetmez.
Kendi düğünümden de hatırımda kalan bir olayı paylaşmak isterim. Damat gezdirme işinde mutlaka hamam önünde mola verilip orada oynanmasına bir anlam verememişimdir. Bu eserle bunun ne anlama geldiğini öğrenmiş bulunmaktayım. Uzun yıllar boyunca bir gün gelin ve akrabaları ile arkadaşlarının toplandığı bir mekan olan hamamlar, erkekler içinde kullanılan bir mekan imiş. Zamanla sanırım ekonomik gerekçelerle damatların bu geleneği son bulmuş olup gelinler için devam etmektedir. Damatlar için sadece ikinci günü öğleden sonra gençlerin toplu gezmelerinde uğradıkları bir alandır burası. Halaylar çekilir, bisküvi, lokum ve çerezler izleyenlere dağıtılarak oradan ayrılır. Bu gelenek bu şekliyle devam etmektedir.
Eserde bağlar, çeşmeler ve Sorgun’un o dönmedeki yapılaşmaları ayrıntılı olarak anlatılmaktadır. Mahallelerin ayrıntılı olarak tasvir edilmesi insanın şu andaki gelişimi ile kıyasladığında gerçekten hayretler içinde bırakmaktadır. Hocamın koyunları otlattığı alanda şu anda benim oturuyor olmam zamanın ne kadar hızlı geçtiğinin somut bir göstergesi olarak beni duygulandırmaktadır.
Kendi çocukluğumun önemli parçalarında olan ekin ve harmanı okurken beni o günlere götürdü. Büyüklerimizin nasıl zorlandıklarına şahit oluyordum. Düğenlerin ağırlık yapması için üzerine yardımcı eleman olarak çok bulundum. Ta ki kara patos gelene kadar… Kara patosun gelmesine sanki aya çıkılmış gibi sevinir olmuştu köy halkı.
Kitapta, höllük toprağı, omaç, bağ bekleme, bağ kaynatma, değirmen, tarla sürme, ekim, bayram ve bayram kınası, yoğurt ve peynirin yapılışı, vb. köy hayatına dair bu önemli konuları ayrıntılı olarak paylaşıldığını gördüm.
Sorumluluk bilinci, bir çocuğun gelişimi için çok önemlidir. Okul hayatı ve aile hayatının zorunlulukları, sorumluluk bilincini güçlendirmektedir. Her işi belirlenen süre içerisinde yapmak için birey ona göre zaman planlamasında bulunur. Hocamız da gündüz okul, gece ev, yazın tamamıyla ev işleri kışın ise okul… Bu denge, sorumluluğu ve zamanı kullanma bilincini geliştirmektedir.
Gördüğüm önemli bir ayrıntı da oyunlar. Çocukların kendi aralarında oyunları geliştirdikleri ve sokağı çok iyi kullandıklarını gördüm. Maalesef bu alışkanlıklar Sorgun’umuzda dahi azalmaya başlamıştır. Her yaz gittiğimde oyun salonlarına rağbet daha çok artmakta. Boş alanlarda oynayan çocuk sayısı gittikçe azalmaktadır.
Hocamız, bir taraftan tarihsel boyutta gözlemlerini paylaşırken bazı noktalarda bize öğretilen bilgilerin doğruluğu konusunda bilgisine ihtiyaç görüyorum. Üzerinde çok az ya da hiç durulmayan konuları gördüm. Bu alanlarla ilgili gözlemlerini öğrenmek isterim. Bu paylaşımlarımın tamamen bir eleştiri olarak değil soru olarak algılanmasını arzu ederim:
Özellikle inkılaplarla birlikte halkın yaşantısında önemli değişimler olmuştur. Bu değişimlerin etkileri bütün ailelerde hissedilmiştir. Ancak eserde üzerinde fazla durulmadan geçilmiş. Acaba halk arasında bu değişim çok mu kolay kabul edildi de tepkiler kendi içlerinde cılız kaldı? Bunu merak ettim.
Bir diğer konu ise ezanı Türkçeleştirmenin hocamız tarafından normal ve doğru bir hamle olarak algılanması. Ailesi dini değerlere bağlı birinin bu meseleyi böyle yorumlamasının sebeplerini merak ediyorum?
Herkes tarafından bilinen, CHP’nin icraatlarının halk nezdinde ciddi sıkıntılara neden olduğu gerçeği acaba bizlere yanlış mı aktarılmaktadır?
Her şeyden önce ben bu kitabı hocamızın öncelikle ailesine karşı bir sorumluluğu yerine getirmesi ve yaşadığımız bu diyarların bir asrı geçkin zaman diliminde geldiği noktayı görmek adına önemli bir çalışma olarak görüyorum. Eserin özellikle anlaşılır bir dilinin olması, akıcı bir roman tadında yazılması, arka bahçesinin edebiyat alanı olduğunun bir göstergesidir.
Bakalım yüz yıl sonra torunlarımız Sorgun’u nasıl bulacaklar?
Emeğinize, yüreğinize ve kaleminize sağlık hocam.
RECEP DAĞDEMİR
SORGUN DÜŞÜNCE KULÜBÜ